Günlük yaşantımızda hayat gailesi içinde
olduğumuzdan geçmişe, şimdiki zamana ve geleceğimize yabancılaşıyoruz. Bu akış
içinde her gün kullandığımız ürünler bize herhangi bir şey düşündürmüyor ve
onlara verilen emeğe gözlerimiz kapanıyor. Örneğin tuvalet kağıdı, hijyenik
ped, kâğıt havlu, ıslak mendil vb. ürünleri kim üretiyor nasıl üretiyor, bu
sorular aklımıza düşecek zaman bulamıyor.
İşçi Mücadele Derneği olarak Cumartesi günü
hayatımızın her gününde mutlaka kullandığımız bu tüketim ürünlerini üretenlerin
grevini ziyaret ettik.
Grevdeki işletmenin adı Kimberly-Clark. 150
ülkede satış yapan 137 yıllık köklü bir şirket. 2009 yılında net satışı
yaklaşık 20 milyar dolar olan, ürünlerini dünyada yaklaşık bir buçuk milyar
insanın kullandığı bir kapitalist makine. Sıklıkla kullandığımız tuvalet
kağıdı, kağıt havlu, hijyenik kadın pedi, kağıt mendil, çocuk bezi ürünlerinin
mucidi emekçileri bünyesinden çıkarmış uzun yıllar önce (tuvalet kağıdı 1890,
kağıt havlu 1907, hijyenik kadın pedi 1920, kağıt mendil “Kleenex” 1924, çocuk
bezi “Drynites” 1989).
Ürettiği ürünlerin marka değeri de yüksek.
Pendik-Kavakpınar’da üç markası üretiliyor emekçiler tarafından: Huggies (çocuk
bezi), Kotex (hijyenik kadın pedi) ve Depend (hasta bezi).
Bu kadar büyük bir şirket işte. Ama şalteri bir inince akla,
Yeşilçam tarihinin en heyecanlı repliği geliyor: Sen, milyarder, para babası,
fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün? Hayır! Ben büyüğüm ben, Yaşar
Usta! (Bizim Aile, Münir Özkul)
Şişecam’da yaşadığımız hükümetin emekçi düşmanlığı bu greve
de uğramadan, gidip dayanışmak gerektiğinden yola çıktık. Görece uzun bir
yoldan sonra bizden önce, ilk günden itibaren ziyarete giden yoldaşlarımız
sayesinde grev alanını kolayca bulduk.
Fabrikanın iki kapısında da grev gözcüleri nöbet beklemekte.
İlk nöbetçilere selam verelim derken güzel bir tesadüfle karşılaştık. 2009
yılına damgasını vuran bir direniş olan Sinter Metal mücadelesinde omuz omuza
mücadele ettiğimiz işçi arkadaşlarımızdan birisi, bu fabrikada çalışmaya başlamış
ve yine bir mücadelenin içine girmiş. Birbirimizi hemen tanıdık. Eskiyi anıp
kucaklaştık. O günlerde hep vurguladığımız bir şiarımız vardı: Mücadele
daimdir, emekli olunmaz!
Sonrasında grev çadırının olduğu yere doğru sloganlarımızla
ilerledik. Coşkuyla karşılandık. Grevci işçiler hazırladığımız pankartımızı
hemen sahiplendiler. Bizimle toplu bir resim çektirdikten sonra pankartı grev
çadırlarına astılar.
Grev alanında hep birlikte sohbete başladık. Grevlerini
selamladık ve işyeri temsilcisi işçi arkadaşımızı dinledik.
Çeşitli internet sitelerinde çıkan maaş anlaşmazlığı
haberlerinin doğru olmadığını, grevin nedeninin ihbar tazminatı ve çalışan
işçiler arasındaki ücret adaletsizliği olduğunu vurguladılar.
İçeride üretim tamamen durmuş durumda ve stok mal da yokmuş.
En güzeli de içerideki 230 çalışan işçinin hepsi sendikada örgütlü ve grevde.
Grev alanında yüzler gülüyor. Birkaç istisna dışında
herkesin ilk grevi, zira Kimberly-Clark Türkiye fabrikasının gördüğü ilk grev.
Grevci işçiler 24 saat fabrikanın önünde vardiyalı biçimde
nöbet tutuyorlar. Yaz aylarına girmiş olmanın verdiği bir avantaj da var
elbette.
DİSK’e bağlı Tümka-İş’te örgütlü işçiler. Yine aynı
sendikaya bağlı Ultra Prima fabrikasından da bir işçi arkadaşımız grevci
işçileri ziyarete gelmiş. Bizimle beraber, o da deneyimlerini aktardı.
Grevin tek olumsuz yanı birkaç dakikada bir grev alanının
tam üzerinden uçak geçiyor olması. Yaklaşık 150-200 metre yüksekten geçen
uçakların sesinden konuşmalar sürekli bölünüyor.
İşçiler greve başladıktan hemen sonra çadırlarını kurmuşlar.
Hemen ardından fabrika yönetimi işçilerin çadırına doğru bakan bir kamera
yerleştirmiş. Çadıra geldiğimizde, pankartımızı kameranın görebileceği yöne
çevirmemizi istedi işçi arkadaşlar. Hep beraber o yöne dönüp fotoğraf çektirdik.
Dostça sohbetimiz uzunca zaman sürdü. Sonrasında tekrar
görüşmek üzere diyip toplu bir fotoğraf çektirip ayrıldık alandan.
Hemen hemen her gün birkaç yoldaşımız grevci sınıf
kardeşlerimizi ziyaret ediyor, deneyim paylaşıyor. Onlarla nefes alıp veriyor,
iftar gerçekleştiriyor.
Bir kez daha gördük ki,
DİRENEN İŞÇİLERİN YÜZÜ GÜLER!
Bir kez daha göreceğiz ki,
DİRENEN İŞÇİLER YENİLMEZLER!