30 Aralık 2015 Çarşamba

Ülkede Yangın Var! Duyan Var mı?


7 Haziran seçiminde aldığı yenilgiyi hazmedemeyen ve seçimlerin sonucunu (“milletin iradesini”) kabullenemeyen AKP, ülkenin doğusunun yanı sıra batısında da gözünü kırpmadan bomba patlatarak, insanların, özellikle Kürt halkının gözünü korkutmayı başarabildi ve sözde istikrar nidalarıyla 1 Kasım’dan “zaferle” çıktı. Kazandığı her oyda Suruç, Ankara ve Kobane’deki ve daha nice yerdeki insanların kanının olduğunu unutmamak gerekiyor.

Silvan’da, Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de sokağa çıkma yasaklarıyla katliamlarını gerçekleştirmeye devam eden AKP; genç, yaşlı ve çocuk demeden insanları gözaltına alıyor. Bugün o coğrafyaya baktığımızda 90’lı yıllardan bir farkı olmadığını görebiliyoruz. En son Tahir Elçi’nin katledilmesi bunun en kötü örneklerinden biridir. Evleri paramparça eden, camileri yakan, şehirlerde silahlarla halkı korkutan ve onların en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak bir duruma getiren AKP, Kürt illerini tamamen kontrolü altına almak ve 7 Haziran’da uğradığı hezimetin acısını kerte kerte çıkarmanın peşinde. 

Her gün ülkenin doğusundan yangın haberleri geliyor. Batının sessiz kaldığı bir zamanda ne yapmak gerekiyor? Ülkenin doğusunu batısından ayrı görmek, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın düşüncesiyle yaşamak daha ne kadar sürecek? Bunun için aslında cevap belli: Doğru ve sağlam bir mücadele! Her yerde ve her zaman doğuda yaşanılanları anlatmak, oradaki katliamları duyurmak, yapılan zulümleri deşifre etmek gerekiyor.

Ankara’da yaşanan patlama gösterdi ki, sadece doğu değil, sadece Kürt halkı değil, ülkenin her yeri tehlike altında. Bugün dünyanın birçok yerinde (ki bunun en büyük örneği Paris’tir) [1] patlamaların, saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Eskiden belki de sadece devrimcilerin katledildiği bir dünya artık halkın her kesimini tehdit eder oldu. Sadece kendi emperyalist çıkarları uğruna savaş başlatanlar, insanları topraklarından edenler, sözde kendi halkını ve kendi ülkesini kurtarmanın peşinde olduğu yalanlarını bir bir sıralamaya başladı bile. Kendi ülkelerine saldırı gerçekleştiğinde herkesten fazla aslan kesilenler, yıllardır Ortadoğu’da katliam yapıyordu. Bugün hizmetkârdan efendiye dönüşen IŞİD vahşeti her gün gözümüzün önünde gerçekleşiyordu. Peki, buna ses çıkaranlar kimlerdi? Kadınların tecavüze uğradığı ve köle pazarlarında satıldığı; çocukların, gençlerin ve yaşlıların katledildiği günlerde bu ülkeler neredeydi? Kendisine dokunulduğu andan itibaren IŞİD’e karşı savaş başlatmak ne kadar inanılır ve gerçekçi? TC’nin sınırına kadar gelip, askerle karşılıklı poz veren bu canilere neden daha önce hiçbir şey yapılmadı? Madem yapılmadı neden yapanlara karşı bir cephe oluşturuldu? Bu ve bunun gibi birçok sorunun cevabını hepimiz o kadar iyi biliyoruz ki… Kendi çıkarları uğruna besledikleri bu örgüt şimdi silahlarını, onları besleyenlere de döndürdü. Görünen o ki IŞİD gibi örgütler ne ilk ne de son olacak.

Cizre’de günlerdir hatta aylardır uygulanan sokağa çıkma yasağına bir yenisi daha eklendi. İlçede görev yapan öğretmenlere orayı terk etmelerini isteyen mesaj gönderen TC devleti, ilçede yeni bir katliama başladı. [2] Bölgeden gelen en son haber bile yürekleri dağlayıcı: Polisin yaylım ateşinde üç aylık bebek Miray İnce ve onu hastaneye götürüp hayatını kurtarmaya çalışan dedesi katledildi!

Darmadağın edilmiş bir ilçede kendisinden başka hiçbir insanın barınmasına müsaade etmeyecek olan AKP; halkı, ilçeyi terk etmek zorunda bırakıyor. Eğitim, sağlık, barınma, yeme gibi en temel ihtiyaçların bile karşılanamaz hale getirilmesiyle ilçede yaşam gittikçe zorlaşıyor. Açık bir şekilde yok etme ve kimsesizleştirme politikasıyla ilçeyi yaşanmaz hale getirmeye çalışıyor. 

Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Van’da ve daha pek çok Kürt ilinde, burjuva devletin zulmüne karşı verilen mücadelede biz hangi tarafta olmalıyız? Kürt politikasıyla, medeniyetin en eski yerleşim yerlerinden olan bu şehirleri yakıp yıkan devlet zulmüne karşı bizim tavrımız ne olacak? “Kürtler ülkeyi bölmeye çalışıyor” diyenler şu an ülkenin çoktan bölündüğü, doğunun hiçbir hükmünün kalmadığını göremiyor mu? “Ülke bölünmesin”ciler orada yaşanan katliamlara daha ne kadar sessiz kalabilecek? “Biz birlikte yaşamak istiyoruz, barış istiyoruz, hepimiz kardeşiz” diyenlere karşı daha ne kadar ellerimiz havada bekleyeceğiz?

Görünen şu ki doğuda başlayan ateş batıya da çoktan sıçradı. İstanbul’un göbeğinde evlere baskın yapıp, sözde bahanelerle devrimciler, muhalifler, Kürtler katlediliyor. Daha yeni Dilek Doğan’ı katleden polislerin görüntüleri ortaya çıktı. Bu eli silahlı caniler kendilerine sadece galoş giymesini söyleyen gencecik bir kadını katletti. Ne zaman haberleri izlesek mutlaka bir yerlerde buna benzer bir durumla karşılaşıyoruz.

Biz Marksistlerin yapması gereken susmak olmamalı. Aksine herkesten daha çok sesimiz çıkmalı, ses çıkarmayanlara tüm olanları duyurmalıyız. Sokaklarda, iş yerlerinde, tüm sosyal mecralarda hattâ parklarda bile bu katliamları teşhir etmeli, orada yaşam savaşı veren Kürt halkıyla bütünleşmeliyiz. Her sessiz kaldığımız dakikada orada insanlar öldürülüyor. Açlıkla, soğukla ve hastalıkla baş etmek zorunda kalan Kürt kardeşlerimizin çığlıklarına kulaklarımızı tıkamak artık mümkün değil! Bunlar için sadece gerçekleri görmek ve duymak istemek yeterli.

Notlar:


                                                                                                   İstanbul’dan İMD'li Bir Kadın İşçi