Aşağıda, bugün İHD İstanbul şubesinde yaptığımız basın açıklamasının metnini yayınlıyoruz:
Basına ve
Kamuoyuna,
Keyfi polis
baskınına cevabımız: “Ama biz sizin kriminalize bir örgüt olduğunuzu çok iyi
biliyoruz”!
Ben İşçi Mücadele Derneği YK üyelerinden Elif Nurşen
Sinirlioğlu. Beşiktaş’ta bulunan ofisim 30 Nisan 2014 gecesi 23.00 sularında
kar maskeli terörle mücadele ekipleri tarafından basıldı. Ofisime girdikleri an
ortamı terörize etmek için ellerinden geleni artlarına koymadılar. “Kafasına
sık kafasına!” şeklinde sözlerle silah doğrultarak ofisimde bulunan
yoldaşlarımı yere yatıran polisler, alçakça yaratmaya çalıştıkları terör
ortamını yaratamadıklarını birkaç dakika içinde anladılar.
Ofiste bulunan yoldaşlarım kelepçelenirken, TEM polisleri
tarafından sözlü tacize uğradık ve özel hayatın gizliliği yok sayılarak tüm
ofis didik didik arandı.
Bu baskın, her
şeyden önce şunu gösterdi: Bonapartist polis devleti yükselen ve bir türlü yok
edemediği muhalif hareketlerden çok korkuyor. Onların en küçük bir
örgütlü duruşuna bile tahammül edemiyor. Çözüm olarak da ağabeylerinden ödünç
aldığı “önleyici baskınları-gözaltıları” devreye sokuyor.
Bonapartist dönemin bir denge, bir kuralsızlıklar
dönemi olduğunun en açık ispatlarından biri de söz konusu baskındır.
İçeride ne bulacağını adı gibi bilen burjuvazinin kolluk kuvvetleri, maskeli
tam teçhizatlı “terörle mücadele” ekipleriyle, en küçük ayrıntısına kadar
hazırladıkları “arama izin belgesi”yle baskın yapabildiler. Arama sırasında sık
sık taciz soruları sormalarının yanı sıra, “biz İMD'yi tanıyoruz, sizin
kriminalize bir örgüt olmadığınızı biliyoruz” şeklindeki yorumlarına cevabımız
netti: “Ama biz sizin kriminalize bir örgüt olduğunuzu çok iyi biliyoruz!”
Saatlerce süren arama ve tacizin sonucu: Elde
var sıfır!
Soruyoruz: Vergisini çatır çatır almayı bildiğiniz
yasal bir işçi derneğinin YK üyesinin ofisinde ne bulmayı umuyordunuz, para
sayma makinesi mi? Ya da kendiniz bile bir şey çıkmayacağını bildiğinizi
söylerken yaptığınız baskın’ın amacı neydi? Polislerden biri, “silah gibi şeyler
olmadığını biliyorduk, ama yine de baskın yaptık” dedi! “Baret varsa silah da
vardır” diye akıl yürüten polis; “evrak öğütme makinesi varsa, tüfek de vardır,
bomba da...” diyerek şehzadelerin, mahdumların evine niye baskın yapmadı?
Kişisel ofisime yapılan bu baskın’ın açık nedeni İşçi
Mücadele Derneği YK üyesi olmamdır. Ve açık hedefi işçi ve emekçi kitlelerin en
doğal hakkı olan 1 Mayıs’ı kendi istedikleri alanda kutlama hakkını kullanmak
istemeleridir. Bu baskın yoluyla T.C. son bir haftadır sürdürdüğü korku
ortamını pekiştirmeyi, Gezi Ayaklanması boyunca güçlenen ve süreklileşen
Beşiktaş semt muhalefetini ve “1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanındayız” diyen kitleyi
sindirmeyi amaçlamıştır. Ancak aradığını bulamamıştır.
Basılması gereken evler nereleridir burjuvaziye
öğretelim: Asıl ayakkabı kutularında milyonlar saklayanların evleri
basılmalıdır. Yolsuzluk yapanların,
rüşvet yiyenlerin, hırsızlık belgelerini evlerinde kağıt öğütme makineleriyle
yok edenlerin, Gezi’de 8 canımızı alanların, Berkin Elvan’ı terörist ilan
edenlerin, her ay onlarca işçiyi “iş kazaları”nda katledenlerin evleri
basılmalıdır.
O evleri basmak yerine bize saldıran kolluk
kuvvetlerini bir kez daha uyarıyoruz: Biz onlar gibi korkmuyoruz! Çünkü
yürüttüğümüz mücadelenin haklılığına güveniyoruz; çünkü onlar gibi işçilerden
çaldıklarımızı sakladığımız ayakkabı kutularının yerine, duvarlarımızda onların
Gezi sürecinde katlettiği yoldaşlarımızın resmi var.
Bugün bizlere baretleri, gaz maskelerini vb. çatışma
malzemesi olarak sunanlara açıklıyoruz: 1 Mayıs günü en demokratik hakkını
kullanmak için sokaklara çıkmak isteyen insanlara yönelik daha bir hafta
öncesinden başlayan şiddetin kendisi açık bir saldırı ve provokasyon niteliği taşımaktadır. Yaptığınız ev
baskınları, bir ay öncesinden “provokasyon olacağı istihbaratını aldık”
yalanlarınız, Taksim’e çıkan değil, çıkma ihtimali olan her sokak başını
kesişiniz ve gün boyu bir mücadele günü olan 1 Mayıs’ı kutlamak için sokaklarda
olan kitlelere karşı kullandığınız şiddet mi terör, yoksa bu şiddete karşı
kendini korumaya çalışanların aldığı önlemler mi? Gaz kapsülleriniz, TOMA’larınız,
plastik ve gerçek mermilerinizle yarattığınız ortam mı suçtur, yoksa bizim "o
alanlar halkındır, halka açılacak" deyişimiz mi?
Bizler biliyoruz ki, tıpkı Gezi Ayaklanması’nda olduğu
gibi sizin ipinizi çekecek olanlar sokaklara dökülmüş milyonlar olacaktır. Ve o
milyonlar sokağa çıktığında gazınız, merminiz, TOMA’nız çaresiz kalacaktır.
İşte bu yüzden bir kez daha haykırıyoruz: Bizler önümüzdeki asıl görevin sadece
1 Mayıs’ta değil, diğer 364 günde de devrimci mücadeleyi güçlendirmek ve işçi-emekçi
kitleleri bu mücadelenin haklılığına ve gerekliliğine ikna etmek olduğunun
bilinciyle yürüyoruz. Ve sizin her türlü baskı ve şiddetinize rağmen onurlu bir
dünya kurmaya kararlıyız.
Artık varoluşu hiçbir şekilde meşru olmayan burjuva hükümeti
ve onun kiralık katilleri, devrimci Marksist militanların verdiği mücadeleyi
engelleyemeyecek.
Burjuvaların ve bu hükümetin en çok korktuğu muhalefeti,
işçi muhalefetini, yeni TEKEL’leri, yeni Sinter’leri, yeni Greif’leri ve
Gezi’leri yaratmamızın önüne geçemeyeceksiniz!
Yaşasın Militan Mücadelemiz!