25 Haziran 2012 Pazartesi

AKP Demokrasisi KESK’e Taktı - Bir Operasyon Daha


KESK’e altı ay içinde ikinci operasyon! Genel Başkan Lami Özgen ve birçok yöneticinin de aralarında olduğu 71 kişi gözaltında. Operasyon kapsamında çeşitli illerde evlere ve sendikalara baskınlar düzenleniyor.
‎Gerekçe hazır: “Onlar sendikacılık adı altında teröristlik yapıyor”! Peki, size göre kim terörist değil? Sendikacılık nasıl olur? Verilen sadakaları kabul ederek, devletin şefkatli kollarına güvenerek, her çıkardığı yasaya "kabul efendim" diyerek mi? Devletin eteğinin dibinden ayrılmayan Memur-Sen gibi mi? 
KCK işin bahanesi, AKP hükümeti 4+4+4 tasarısında, sadaka zammında, olası kürtaj yasasında (tesadüfe bakın, kürtaj meselesi tam da bugün meclise geliyor!) ve emperyalist savaş ya da askeri operasyonlarda muhalefet eden, edecek olan KESK'i susturmak ve KESK üzerinden gözdağı vermek istiyor. 
Burjuvaziden ders alalım, devlet bize hep düşmanı dışarıda aramayı öğütlüyor, oysa onun önceliği hep “iç düşman”, önce “iç düşman”la hesaplaşıyor. Tam da Karl Liebknecht’in dediği gibi, Başdüşman içeride! 

KESK'e bir önceki operasyon için, bkz. Kaçılın, "Demokratik" Anayasa Geliyor! 

22 Haziran 2012 Cuma

BEDAŞ İşçileri Boğaziçi Köprüsü’nde Eylemdeydi!


BEDAŞ’ta sermaye cephesi direnişçi işçileri oyalıyor. Sermaye oyaladıkça işçilerin sabrı taşıyor. BEDAŞ direnişçileri bu tepkilerini dün Boğaziçi Köprüsü’nde eylem yaparak gösterdiler.
Sınıf ve mücadele arkadaşlarının Boğaziçi Köprüsü’nde yaptıkları eylem ve basın açıklaması sonucunda gözaltına alındığını öğrenen Enerji-Sen’de örgütlü BEDAŞ işçileri, önce Taksim’deki direniş çadırından BEDAŞ kapısına yürüyüp gözaltıları protesto ettiler, ardından 18.30’da Taksim tramvay durağında yapılacak basın açıklamasına çağrı yaptılar. İMD olarak biz de aynı kararlılığımızla onların yanındaydık.


18.30’da BEDAŞ işçileri ve destekçi kurumlar Taksim meydanındaydı. Yapılan basın açıklamasının bir bölümü şöyleydi:

Günlerdir bakım çalışmaları ve trafik kazaları nedeniyle İstanbulluların ulaşım derdine konu olan Boğaziçi Köprüsü bugün biz enerji işçilerinin dertlerini ve taleplerini tüm kamuoyuyla paylaştığı bir eyleme sahne oldu.
32 gündür Taksim BEDAŞ önünde direnişte olan 120 BEDAŞ işçisinin, Adana’da 112 gündür direnişte olan 48 TEDAŞ işçisinin sesini duyurmak için Boğaziçi Köprüsü üzerinde bir basın açıklaması yaptık. Eylemimizi, şu an gözaltında olan genel başkanımız Kamil Kartal’ın eylem sırasında dediği gibi "Hak için, adalet için, hukuk için, açlığa karşı direnmek için, evimize ekmek götürmek için" gerçekleştirdik.
İşyerlerimizin önünde sürdürdüğümüz direnişlerde ve Boğaziçi Köprüsü’ndeki gösterdiğimiz kararlılık, gücünü güvenceli koşullarda çalışma ve insanca yaşam taleplerimizin haklılığından almaktadır.

Basın açıklamasının ardından kitle, DİSK’in Taksim metro çıkışında “ZALİMİN ZULMÜNE KARŞI DİRENECEĞİZ” kampanyası kapsamında açtığı standa doğru sloganlarla yürüdü. Kitle stant ziyaretinin ardından coşkulu sloganlarla direniş çadırına döndü.


Basın açıklaması ve yürüyüşler süresince sık sık “İşçiyiz haklıyız kazanacağız!”,“Direne direne direnişle zafere!”, “Yaşasın köprü eylemimiz!”, “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!”, “Gözaltılar serbest bırakılsın!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!” sloganları atıldı.
BEDAŞ işçileri Cuma öğleden sonra 3’te Galatasaray Lisesi önünden direniş çadırına yürüyecek. Biz de İMD olarak yine yanlarında olacağız.

Sen de BEDAŞ Direnişine destek ver, direnişe güç kat!
BEDAŞ işçisi yalnız değildir!
Direnen işçiler yenilmezler!
Zafer direnen emekçinin olacak!
 

19 Haziran 2012 Salı

TEKEL’den TOGO’ya Direniş Sürüyor



Geçtiğimiz hafta TOGO direnişinin sesi Ankara sokaklarında daha güçlü bir şekilde yakılandı. Perşembe ve Cuma günleri İzmir Caddesi ve Atatürk Bulvarı üzerindeki TOGO satış mağazaları önünde büyük bir coşkuyla 1 saatlik oturma eylemleri gerçekleştirdik.
Cumartesi günü HDK’nin düzenlemiş olduğu 15-16 Haziran İşçi Direnişi Şenliği’nde TOGO işçileri ön plandaydı. Şenlik Atatürk Bulvarı’ndaki TOGO Mağazası önünden başladı. Meşrutiyet Caddesi üzerinden Sakarya Meydanı'na yapılan yürüyüş boyunca TOGO işçileri, aileleri ve çocuklarıyla en öndeydiler. TOGO işçilerinin çocukları “TOGO’DA BABALARIMIZ KAZANACAK” yazılı pankartı taşıdılar. 


İşçi eylemlerine çok alışkın olmayan Ankara sokaklarında, TEKEL direnişinden sonra bir kez daha gurur verici bir tablo yaşanıyor. Kortejden yükselen “TEKEL’den TOGO’ya DİRENİŞ SÜRÜYOR” sloganının anlamı bu nedenle çok büyüktü. Yol boyu Hava işçileri için dayanışma sloganları atıldı ve THY’yi boykot çağrısı yapıldı.  
Şenlik alanında TOGO işçisi arkadaşın yaptığı konuşmada, “15-16 Haziran işçi direnişinin coşkusuyla buradayız. Biz artık eski TOGO işçileri değiliz, artık bir sınıf olduğumuzu öğrendik. Örgütlenmenin ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Biz artık sınıf bilincini kazanmış TOGO işçileriyiz”  demesi direnişin gücünü yansıtır nitelikteydi. 
Şenlik halaylar ve marşlarla son buldu.

YAŞASIN 15-16 HAZİRAN DİRENİŞİMİZ!
DİRENEN TOGO KAZANACAK!
ZAFER DİRENEN EMEKÇİNİN OLACAK!
THY İŞÇİSİ YALNIZ DEĞİLDİR!
YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!

18 Haziran 2012 Pazartesi

Direnişteki BEDAŞ İşçilerinin TOGO İşçilerine Cevap Mektubu


Geçtiğimiz gün Ankara’da direnişte olan TOGO işçilerinin İstanbul’da direnişte olan BEDAŞ işçilerine dayanışma mektubunu yayımlamıştık. Bu mektubu aldıktan sonra, BEDAŞ işçileri de TOGO işçilerine hitaben bir mektup yazdılar ve mektubu bugün kendilerine ilettik. Yaşasın BEDAŞ ve TOGO Direnişlerimiz!


Yürekli, yiğit TOGO direnişçisi arkadaşlarımız,
Bizler İstanbul BEDAŞ enerji işçileri olarak direnişinizi büyük bir coşkuyla selamlıyoruz. Arkadaşlar, sorunlarımız aynıdır ve çözümleri de aynıdır. Sabırla, kararlılıkla, ısrarla direneceğiz ve bizi görmeyen gözlere, duymayan kulaklara hep birlikte haykıracağız.
İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!
Yüreklerimiz bir atmaktadır. Direnişiniz, direnişimizdir. Hepinizi saygı ve coşku ile selamlıyoruz.
Biz haklıyız, biz kazanacağız!
DİRENİŞTEKİ ENERJİ-SEN İŞÇİLERİ
09.06.2012

15 Haziran 2012 Cuma

Ev Yapımı Füzelerle Çatışan Asturias Madencilerine Bin Selam!

İspanya’da kapitalizm dibe vurmuş durumda. Burjuvazi kârına kâr kattığı dönem göstermediği “paylaşımcılığı”, kriz döneminde misli misli sergiliyor, ama İspanya işçi sınıfı ve militan gençliği bu "yücegönüllülüğü" reddediyor. İspanya’da aylardır devam eden güçlü bir sınıf mücadelesi var.
En son Asturias ve Leon bölgesindeki madenciler bu mücadeleyi bir üst aşamaya çıkardılar ve hükümetin "kemer sıkma" politikaları kapsamında binlerce madenciyi işten atma tehdidine karşı başkent Madrid'de gösteri, grev, açlık grevi, ev yapımı füzelerle çatışmak ve yollara kurulan barikatları ateşe vermek de dâhil olmak üzere topyekûn bir mücadeleye giriştiler. İşçiler yöre halkının da kitlesel desteğini almış durumdalar.
İşte görüntüler:




Ve fotoğraflar: 







Daha fazla fotoğraf için, bkz. 

Asturias madencilerinin güçlü bir mücadele geleneği var. Ekim 1934’teki ünlü Asturias Ayaklanması iki ay sürmüştü. Mücadeleye yine ellerinde dinamitleriyle madenciler öncülük etmişti. İşçiler oluşturdukları devrimci komitelerin yanı sıra 40 bin kişilik bir Kızıl Ordu da kurmuşlardı. 1934 Asturias Ayaklanması 1936-39 İspanya İç Savaşı’nın provasıydı. O dönem henüz çok “meşhur” olmayan faşist general Franco, Fas Savaşı’ndan aşina olduğu Yabancı Lejyonerler’le Asturias’ta katliam yapmış ve ayaklanma yenilgiye uğramıştı. İşçi sınıfı en az 4 bin ölü, 7 bin yaralı, 40 bin mahpus vermişti. 


BEDAŞ Direnişinde Öfkeli ve Gergin Bekleyiş


BEDAŞ işçileri güne yine sokaklarda başladı. 15-16 Haziran Direnişi'nin yıldönümü nedeniyle Şişli'deki DİSK binasından Taksim'e yürüyen işçiler ardından DİSK üyesi işçiler ve yöneticiler ile birlikte BEDAŞ önünde bir açıklama yaptılar. Desteğe gelenler arasında 5 aydır direnen HEY Tekstil işçileri de vardı.
Bugün BEDAŞ direnişi açısından önemli bir gün. Salı günü BEDAŞ ve taşeronla yapılan görüşmede Cuma gününe kadar zaman istenmiş ve işe alımların gerçekleşeceği söylenmişti.
Patronlarda yalan bitmez bunun işler sıkıştığı için mecburiyetten bir geri adım mı, yoksa direnişi kırma amaçlı bir oyalama mı olduğunu bugün göreceğiz.
Eğer amaç ikinciydiyse şurası açık ki BEDAŞ yönetimi istediğini yapamadı. İşçiler her zamankinden daha kararlı ve bilenmiş bir biçimde bugün direniş çadırındalar.
Tüm emek dostlarını Taksim’deki direniş çadırına bekliyoruz.
Yılgınlık Yok Direniş Var!

14 Haziran 2012 Perşembe

“Avrupa’daki Emekçilerin Keyfi Tıkırında” Diyenlere


Yunanistan’ın durumu ortada. Yunan işçi sınıfı ülke ekonomisinden öyle rahatsız ki, desteğini almak için sadece lafta sosyalist olmak bile yetmiyor. İspanya geçen Cumartesi günü “borç krizinden ötürü kurtarma paketi” başvurusunda bulunan dördüncü Avrupa Birliği ülkesi oldu. İspanya’da işçi sınıfı ve gençlik ayakta.
Bugün ise burjuvazinin “saygın” ekonomi gazetelerinden Financial Times’ta İngiltere’den bazı veriler aktarılıyor. İngiliz Ulusal İstatistik Bürosu'nun 2011 verilerini aktaran gazeteye göre İngiltere'de 1 milyon 410 bin kişi emekli olmak yerine (emeklilik yaşı kadınlarda 61, erkeklerde 65) çalışmaya devam ediyor. 1993’te yüzde 7,6 olan yaşlı nüfusun çalışma oranı 2011’de yüzde 12'ye çıktı.
İşin önemli kısmı, çalışanların % 61'inin kadın olması ve 60 yaş üstü kadınların, daha çok fiziksel iş gücü gerektiren temizlik gibi alanlarda iş bulmalarıdır. Yani “keyifleri yerinde, sağlıkları çok iyi, yerlerinde duramıyorlar” diye çalışmıyorlar. Gazetenin de itiraf ettiği gibi, bu insanlar geçinemedikleri için çalışıyorlar (zaten Mart ayı sonunda emekli maaşlarının kırpılacağı açıklanmıştı). Avrupa’dakilerin rahatı yerinde diyenlere duyurulur!


  Ayrıca bkz. Sinan KarasuYunanistan Devrime mi Gidiyor? 
  Vedat Akın, Avrupa'daki Öğrenci Eylemlerinin Düşündürdükleri 
  Deniz Köksalİsrail'de Yükselen Mücadele ve Düşündürdükleri 
  Harun Yılmaz, Yunanistan'da Kriz ve Sınıf Mücadelesi 

13 Haziran 2012 Çarşamba

Direnişteki TOGO İşçilerinden BEDAŞ İşçilerine Mektup


Fabrika önünde direnişe başladıkları ilk günden bu yana “ya sendika girecek ya kepenkler inecek” şiarıyla mücadeleye devam eden TOGO işçileri, direnişi güçlendirmek için birçok şey yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.
Mağaza önünde dağıtılan bildiriler, basın açıklamaları, yürüyüşler Ankara’da direnişin yankı bulmasını sağladı. Her ne kadar patron, işçiler arasında fabrikayı kapatacağı dedikodusunu yaymaya çalışıyor da olsa, Cuma günü CEPA Alışveriş Merkezi'ne yapılan kitlesel yürüyüş ve basın açıklaması, işçilerin bunlara kulak asmayıp mücadeleye devam edeceklerinin yeni bir göstergesi oldu.
TOGO işçisi için bu direniş yalnızca kendilerinin sendikalaşma mücadelesi olmaktan çıkıp, sınıf mücadelesinin bir parçası haline gelmiştir. Bunu bizzat TOGO işçilerinin kendilerinden duyuyor ve görüyor olmak, işçi sınıfının militan devrimcileri olan bizlerin mücadele azmini bir kez daha artırmıştır.
Bunun ilk göstergesi, TOGO işçilerinin Kayseri’de başlayan CEHA direnişiyle dayanışmak amacıyla bir temsilci göndermeleriydi. (bkz. TOGO Direnişi Tüm Kararlılığıyla Devam Ediyor
Bu sınıf bilinciyle hareket eden TOGO işçileri geçtiğimiz Cumartesi günü de THY işçilerinin grev hakkını yasaklayan ve meclisten alelacele geçen yasaya karşı Hava-iş’in düzenlediği eyleme katıldılar.
Son olarak, İstanbul’da, Taksim’in göbeğinde BEDAŞ işçilerinin direnişte olduğunu öğrenen TOGO işçileri BEDAŞ işçilerine bir mektup yolladılar, bize de bu mektubun aracısı olmak düştü:

  Direnişteki BEDAŞ işçilerinden direnişteki TOGO işçilerine selam!

  Biz TOGO’da (ayakkabı fabrikası) Deri-İş sendikasına üye olduğumuz için işten atılan 35 işçiyiz. Daha güvenceli bir çalışmalı koşulu için örgütlendik ve sendikaya üye olduk. Bunun üzerine sendikaya karşı olan patronlar, örgütlü işçi istemedikleri için bizleri işten attılar. Biz de 35 arkadaşımızla birlikte fabrika önünde direnişe başladık.
  Direnişimizin 41. gününde iken bizler gibi direnen, mücadele eden tüm işçilerle dayanışma içerisinde olmanın sınıf mücadelesinin temel gereği olduğunu biliyoruz.
 Siz BEDAŞ işçilerinin patronun bu saldırılarına karşı ve taşeronlaşmaya karşı başlattığınız mücadeleyi ve direnişinizi sonuna kadar destekliyoruz. Yalnız olmadığınızı unutmayın.
   Yaşasın sınıf dayanışması!
Direnişteki TOGO işçileri
08.06.2012

12 Haziran 2012 Salı

Beyaz Yakalı, Kadın, Üç Çocuklu. Sonrası...Kapının Önü!


Bugün güne yine alıştığımız diyeceğim, ama aslında alışmamamız gereken bir haberle başladım.
Aynı serviste olduğumuz, benim gibi bilişim sektöründe çalışan iki çocuk annesi bir arkadaşım var. Çocuklarından biri 10, diğeri 1,5 yaşında. Geçtiğimiz hafta üçüncü çocuğuna hamile olduğunu öğrenmiş. Her ne kadar plansız olmuş olsa da, eşi ile birlikte düşünüp dünyaya getirmeye karar vermişler bebeklerini.
Anne olmaya hazırlanan arkadaşım, bu haberi yöneticisiyle paylaştığında işten çıkarılacağını öğrenmiş! “İkinci bir hamileliği kaldıramayız. İzinlerin çoğalır, işler aksar!” demiş yöneticisi. Üç ay sonra; bebek büyümeye başladığında, yerine de bir eleman bulunduğunda işten atacaklarmış. İşin en kötü yanıysa, zaten sürekli “Sen çalışma, ben sigortanı yatırırım” diyen eşiyle kavga halinde, baskı altında yürüyen bir iş hayatının olmasıydı. Şimdi yeni bir de bebekle dört duvar arasına kapatılmasının önünde hiçbir engel kalmadı.
Gördüğünüz gibi kadınlar, devlet babamız en az üç çocuk diye tutturmuşken üçüncü çocuğa hamile kaldığımızda işten atılacağımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz! Biz kadınlar hayatımızın her alanında; evde, işyerinde, hatta kanunlar önünde erkek egemen sınıflı toplumun baskısını hissediyoruz. Devletin kürtaj hakkımızı da elimizden alarak bize dayatmaya çalıştığı hayat ortada. Çocuğun bütün sorumluluğu sırtına yüklenmiş, patronların sermayesine sermaye katsın diye evinden çıkmadan işçi doğuran ve büyüten kadınlar yapmaya çalışıyorlar bizi. Çalıştığımız yer ister fabrika olsun, ister plaza bu sorun tüm işçi ve emekçi kadınların sorunudur.
Artık susmayalım! Çocuk doğurmanın bile işkenceye dönüştüğü bu sistemle hesaplaşalım! Hepimiz işçiyiz. Ama bu sistemde hem işçi olduğumuz, hem kadın olduğumuz için eziliyoruz. Buna dur demek için birleşmek zorundayız!
Kadın işçiler örgütlenin!
Kadın erkek el ele militan sınıf mücadelesine!

11 Haziran 2012 Pazartesi

İşçi Sınıfının Şairi Nâzım Hikmet’i İMD'de Saygıyla Andık


İşçi sınıfının şairi Nâzım Hikmet'i aramızdan ayrılışının 39. yıldönümünde andık. İşçi sınıfıyla özdeşmiş ona özgü şiirlerini İMD’li emekçiler Nâzım yürekleriyle okudular.

Saat 1’de gerçekleştirilen etkinliğimize katılım oldukça fazlaydı. Etkinliğimizde Nâzım'ın şiirlerini biz işçi ve emekçiler için yazdığına, burjuvazinin Nâzım'ın hayatını ve verdiği mücadeleyi göstermeyip sanki bir aşk (kartpostal) şairiymiş gibi insanlara tanıtmasının yanlışlığına vurgu yapıldı. Gitar eşliğinde şiirleri okurken Devrim şehitlerini de anmayı unutmadık.
Nâzım Hikmet bizler için çok önemli bir şairdi, gerçekleri yazdığı için sürgün edilmiş, senelerce hapis yatmıştı, ama o Nâzım yüreğiyle gerçekleri yazmaktan hiç vazgeçmemişti. Nâzım'ın emekçi dostu olması bir yana, o en önemlisi bir örgütlü komünistti, yani işçi sınıfı devrimcisiydi. Nâzım bunu gururla haykırmış, bu nedenle bazı kesimler tarafından dışlanmıştı.


Nâzım’ı andıktan sonra şu an direnişte olan BEDAŞ işçilerinin İMD'nin de içinde bulunduğu sinevizyonu da gösterildi. BEDAŞ taşeron işçileri maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle iş bırakmış, Taksim’de direniş çadırı kurmuştu İMD’li yoldaşların da desteklediği çadırda 20 günü doldurmuş bulunmaktayız. Direniş henüz kesin olarak kazanılmadı, ama Pazartesi patronlar işçiler arasında bir görüşme olacak. Umarım BEDAŞ işçisi haklarını alır.
Etkinliğin devamında Kartal sahile inip piknik yaptık. Böylece yoldaşlar bir etkinliğin de sonuna geldik. 

Güzel bir gündü, aramıza yeni katılan arkadaşlar disiplinli ve tertipli oluşumuza hayran kaldıklarını dile getirdiler. İMD’Lİ OLMAK AYRICALIKTIR!

9 Haziran 2012 Cumartesi

İşte AKP’nin İleri Demokrasisi: Öğrenciye Karşı Savaş!


AKP iktidara geldiği günden beri yatıyor kalkıyor “demokrasi” diyor. Türkiye’yi ilerlettiğini söylüyor. "10 yılda nereden nereye geldik" diyor. Madem öyle, bakalım 10 yılda nereden nereye geldik.
YÖK başkanı meclisten gelen bir soruya verdiği yazılı cevapta AKP’nin bizi nereden nereye getirdiğini gösteriyor. Güya YÖK’ü kaldıracağını vaat eden, referandum sonrası ülkeyi daha da demokrasiye doyuracağını söyleyen AKP ne dediyse tersini yapıyor. İşte YÖK’ün resmi rakamları:
2000 yılında 19 tutuklu, 4 hükümlü öğrenci vardı.
2011 yılında 256 tutuklu, 114 hükümlü öğrenci var.
Bu yılın sadece ilk 3 ayında 107 öğrenci tutuklandı ve 99 hükümlü var.
2000 yılında soruşturma açılan öğrencisi sayısı 2.601’di.
2011 yılında 5.871 öğrenciye soruşturma açıldı.
2012’nin ilk üç ayında ise öğrencilere 1.612 soruşturma açıldı!
İşte “ileri demokrasi”!
Demokrasinin “ileri” niteliğinin bir parçası olarak öğrenciler inadına tam da sınav döneminde gözaltına alınıyorlar. Bu mudur demokrasi? Bu mudur ifade özgürlüğü?
Kuşkusuz AKP döneminden önce de gözaltılar, tutuklamalar, baskılar, kıyımlar vardı. Sermayenin temsilcisi olan hükümetlerden başka ne beklenir ki? AKP “sadece” bunu başka bir boyuta taşıdı.
Eskiden “faili meçhul”lere, “gözaltında kayıp”lara, işkencelere vb. yetişmek mümkün olmazken, şimdi mahkemelere yetişemez olduk; artık devlet doğrudan şiddet kadar, (burjuva) demokratik yüzlü şiddetten de yararlanıyor. Saçını kestirdiği için terörist olanlar da var, puşi taktığı için içeri atılanlar da; Marx’ın, Lenin’in kitaplarına örgüt dokümanı muamelesi yapan hâkim de var, bir insanı dört ayrı örgüte üye yapan hâkim de... Biz bu “ileri demokrasi”yi görmüştük sanki!

6 Haziran 2012 Çarşamba

Bütün Ülkelerin Patronları Grev Yasakçılığında Birleşti!


İMD olarak işçi sınıfının uluslararası düzeyde örgütlenmesi gerektiğini, işçi sınıfının vatanı olmadığını ve bu nedenle mücadelesi ile örgütlülüğünün de enternasyonal olmasını savunuyoruz.
Bu noktada belki de yapılacak en iyi şeyin “düşmandan öğrenmek” olduğunu düşünüyoruz. Patronlar da (işçi sınıfı kadar olmasa da) enternasyonal bir sınıftır, enternasyonal olarak örgütlenmektedir.
İşte kanıtı: Daha dün Türkiye’de Dünya Ekonomi Forumu toplandı. Dünyanın patronları “işçi sınıfını daha iyi nasıl sömürürüz”, “nasıl daha çok kâr ederiz” diye toplandılar.
İşte kanıtı: Radikal’in haberine göre, patronların baskısıyla Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ilk kez bu yıl sendikal hak ihlalleri nedeniyle Türkiye’nin de yer aldığı kara listeye alınan ülkeleri açıklamıyor! Yani, Bütün Ülkelerin Patronları Birleşti! Ama tabii ki insanlığın hayrına olacak bir davada değil, anti-demokratik uygulamalarda, kârlarına kâr katma davasında birleştiler! 
Patronlar ve hükümetler grev yasağını tartışmak istemiyor, burjuvazinin uluslararası çıkarları bunu gerektiriyor. Bu nedenle birleşip ortak hareket ediyorlar. Mesela bu nedenle Türkiye sendikal haklar konusunda en kötü 25 ülkeden biri olmasına karşın ILO'da görüşülmeyecek.
Düşmandan öğrenmek zorundayız! Patronların çıkarları yekpare değil, onlar kendi aralarında da rekabet etmek zorundalar. Ama işçi sınıfı ve emekçilere karşı çıkarları ortak ve bu söz konusu olduğunda enternasyonal çapta örgütlü hareket ediyorlar. Enternasyonal sınıfı enternasyonal örgütlenmeyle, işçi sınıfının Enternasyonal partisiyle devirebiliriz.  

Kangal Dernekler Federasyonu Pikniğindeydik


İMD olarak, 3 Haziran Pazar günü, Kangal Dernekler Federasyonu’nun (KDF) düzenlediği “Kangal Türküsü Yaza Merhaba Pikniği”ndeydik.
Piknik Sarıyer’de, Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı’nda yapıldı. Sabahın erken saatlerinde oraya vardığımızda gözümüze çarpan ilk şey ciddi bir emek harcandığıydı: Her köye ait piknik alanının dernek flamalarıyla işaretlenmesi, alana girişte yapılan kontroller, hummalı bir şekilde konserlerin verileceği platformun hazırlanışı…
Böylesine büyük bir pikniğe –kürsüden bir ara on bin kişi(!!!) olduğumuz bilgisi verildi– kurum olarak ilk defa katılıyorduk. Heyecanlıydık. Doğrusu, biraz deneyimsizdik. Biraz da öğrenmek için gelmiştik, böyle organizasyonlara nasıl hazırlanmak gerektiğini.
Dernekteki yoldaşlarımızın çoğunluğunun önceden belirlenen programlarının ve Kadıköy'de kürtaj karşıtı eylem olması nedeniyle bu pikniğe temsilci düzeyinde katıldık.
İlk işimiz standdan sorumlu arkadaşı bularak stant açılacak yeri öğrenmek oldu. Çok geçmeden arkadaşı bulduk. Standların açılacağı yere geldiğimizde büyük bir şok geçirdik! Devrimci kurumlara stand açma izni verilmişti verilmesine ama uygun görülen yer, etrafı tel örgülerle çevrili bir basketbol sahasıydı! Şaşkınlığımız sürerken top oynayan genç arkadaşlarımızın arasında masamızı açmaya, broşürlerimizi ve yazılarımızı yerleştirmeye başladık. Çevremize baktığımızda beş-altı kurumun daha masa açıp beklediğini gördük. Doğrusu daha fazla kurum göreceğimizi umuyorduk.

Standlara bütün gün boyunca toplasak 40-50 kişi bakmaya ya geldi ya gelmedi. KDF’nin böyle bir niyeti olsun ya da olmasın, devrimcileri kitleden “uzak tutma”nın daha güzel bir yolu bulunamazdı sanırım.
Akşama doğru bir kurumdan gelen çağrı üzerine hemen bir komite oluşturup yönetimle konuşmaya gittik. Önce federasyonun eski başkanını gördük, rahatsızlığımızı dile getirdik. “ben de sizinle aynı fikirdeyim, gelin yeni başkanımızla konuşalım” dedi. Yeni başkana da durumu anlattık. Güler yüzlü, samimi bir ifadeyle “arkadaşlar lütfen bunda bir kasıt aramayın. Bizim ilk pikniğimiz bu, dolayısıyla acemiliklerimiz olabilir. Üzgünüz. Ama bir dahakine daha dikkatli olacağız” şeklinde yanıt aldık. Biz de İMD olarak “en azından platformdan bir duyuru yapın. Bu kitaplar, broşürler, yazılar bu insanlar için yazıldı, başka kimse için değil” dedik.
Stand alanına döndüğümüzde talep ettiğimiz duyuru yapıldı. Tabii değişen bir şey olmadı. Ama tepkilerimizi ve ricamızı dile getirmemiz önemliydi. Biz de bir sonraki piknikte daha dikkatli olmak gerektiği sonucuna vardık.
Bunların dışında KDF'nin Sivas Katliamı, kürtaj tartışması vs. sorunlara ilişkin pankartlar hazırlayıp piknik alanının birçok yerine asması, tarafını belli etmiş olması bizim için önemliydi. Ayrıca kitlenin, Erdal Bayrakoğlu, Erdal Erzincan, Mustafa Özarslan, Rojda, Ahırkapı Roman Orkestrası’na alkışlarla desteği görülmeye değerdi.
İşçi sınıfının yolunda, işçilerin olduğu her yerde!

4 Haziran 2012 Pazartesi

TOGO Direnişi Tüm Kararlılığıyla Devam Ediyor


TOGO direnişi 35 gündür tüm kararlılığıyla devam ediyor. Geçtiğimiz Pazar günü TOGO işçilerinden Beyler Ağtaş tarafından TOGO direnişini temsilen Kayseri’ye direnişteki CEHA işçilerine dayanışma ziyareti gerçekleştirildi. Mobilya ve aksesuar üretiminin yapıldığı CEHA fabrikasında Birleşik Metal İş’e üye oldukları için işten atılan  işçiler 7 Mayıs’ta direnişe geçmişti. Kayseri’ye gidilerek yapılan bu ziyaretle, TOGO ve CEHA işçileri sınıf dayanışmasının en güzel örneğini göstermiş oldular. Kayseri’deki TOGO mağazası önünde basın açıklaması yapılarak, TOGO patronunu teşhir eden bildiri dağıtımıyla işçi sınıfının birliğinden gelen gücü Kayseri’de yankılandı.
Hafta boyunca gelen ziyaretçilere CEHA direnişine yapılan ziyaretin coşkuyla anlatılması, direnişe geçen işçilerin, sınıf mücadelesini ve kardeşleşmeyi ne kadar hızlı bir şekilde öğrendiklerini bir kez daha göstermiş oldu.

TOGO patronu her geçen gün daha fazla köşeye sıkışıyor. TOGO patronu, direnişe geçmeden önce sendikasız olarak çalıştırılan bir işçi arkadaşı arayarak, 10 bin lira karşılığında açtığı davayı geri çekmesini istedi. Kuyruğu dik tutmaya çalışan patronun, para teklif ederek utanmadan “10 bin lira veririm, ama hakkımı da helal etmem” demesi, işçilerin gözünde patronu bir kez daha aciz duruma düşürürken, birlikteliğe olan güveninin tazelenmesini sağladı.              
Bildiri dağıtımları, her akşam yol boyu  atılan coşkulu sloganlar, iş çıkışı yoldan geçen araçlardan yükselen destek kornaları, TOGO patronunu ezmeye devam ediyor. Bizler de militan devrimciler olarak her gün TOGO işçilerinin yanında seslerine sesimizi katmayı sürdürüyoruz.
YAŞASIN TOGO İŞÇİLERİNİN ONURLU MÜCADELESİ!
YAŞASIN SINIF DAYANIŞMASI!
DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ!

2 Haziran 2012 Cumartesi

Lenin'in En Sevdiği Müzik: Beethoven, “Appassionata”


Lenin’in en sevdiği müzik eseri Beethoven’in Appassionata olarak bilinen 23. Sonatı’dır.
Lenin bu eser için bir keresinde Gorki’ye şöyle der: “Appassionata’dan daha iyi bir şey bilmiyorum, verseler her gün dinlerim. Ne baş döndürücü, insanüstü bir müzik! İnsanlığın bu tür mucizeler yaratabildiğini düşünmek, belki safdillik gibi gelebilir ama, bana her zaman gurur vermiştir!”
Lenin’in bu yorumunun akabinde söylediği “ama bu eseri her zaman dinleyemiyorum” ile başlayan sözleri ise tıpkı diğer görüşleri gibi çarpıtılmıştır. Biz onu bırakıp Lenin’in gözdesine kulak verelim:


1 Haziran 2012 Cuma

Kürtaj Yasağına Karşı Mücadeleye!


Bugün birçok kadın açısından çocuk doğurmak çalışma hayatına veda etmek anlamına geliyor. İşçilerin gerçekten yararlanabilecekleri sağlam, işleyen bir kreş hizmeti sistemi olmadığı için, birçok anne-işçi ya çocuğunu kreşe emanet etmek istemediğinden ya da düzgün bir kreşe gücü yetmediğinden çalışma hayatından “erken emekli” olmaktadır. Kürtaj hakkına yönelik dünya çapındaki saldırılar, hamilelik izni, emzirme hakkı vb. gibi hususlarda yerleşik, güvenceli yasaların olmaması ya da uygulamada sorunların yaşanması da yine dünya çapında görülen bir olgudur. Kadın sorununun evrenselliğini anlamayan ya da bunun üstünü örtmek isteyen anlayış meseleyi “ileri, aydınlanmış” Batı’nın aksine “geri kalmış” Doğu’ya özgü bir sorun olarak lanse etmeye çalışsa da, Batı ülkelerindeki kadın işçiler de aynı sorunlardan mustariptir. Orada da çocuğunu iyi-güvenilir bir bakıcıya bırakmak küçük bir azınlığın tekelindedir, fahiş fiyatları karşılayabilmek ortalama bir işçi ailesinin imkânı dâhilinde değildir, kürtaj hakkına pervasızca saldırılar sürmektedir vs.
Sorun ne idüğü belirsiz bir “geri kalmışlık” ya da “modernleşememe” sorunu değil, bir düzen sorunu, kapitalizm sorunudur.
Uluslararası Af Örgütü’nün bundan birkaç yıl önce açıkladığı raporda verilen rakamlar Doğu-Batı, azgelişmiş kapitalizm-gelişkin kapitalizm masalını diline dolayanların nasıl bir ideolojinin peşinde koştuklarını göstermektedir. Bu rapora göre, her dört günde bir Fransa’da bir kadın aile içi şiddet nedeniyle ölüyor; Kanada’da kadınların yarısı 16 yaşına gelene kadar en az bir kere fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Kadınların üçte biri eşinden ya da partnerinden şiddet görüyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre kadınların yüzde 25’i, yaşamları boyunca eşleri, eski eşleri ya da erkek arkadaşları tarafından yumruklanıyor ya da tokatlanıyor. ABD’de kız çocuklarının aile bireyleri tarafından istismar oranı yüzde 40 civarında seyrederken, ev içi şiddet ise yüzde 21 ila yüzde 54 arasında değişiyor. Dahası ABD’de her yıl 5 binin üzerinde kadın dövülerek öldürülüyor.
Türkiye’nin de bu açılardan eksiği yok fazlası vardır. Şimdi tüm bunlara bir de kürtaj yasağı eklenmektedir. Batılı kapitalist ülkeler de dâhil olmak üzere dünyanın birçok yerinde, kadını kuluçka makinesi olarak gören burjuva zihniyeti, kadınları bu en temel haklarından mahrum bırakmak için uğraşmaya devam ediyor – Tayyip Erdoğan’ın “üç çocuk” fermanı bunun en yüzsüz ifadelerinden yalnızca biridir. Kadınların sorunlarını çözmek için, kadın-erkek emekçilerin eşit temelde insanca bir hayat yaşamaları için hiçbir adım atmayan AKP hükümeti, “kürtaj cinayettir” diyerek kürtaj ve sezaryeni yasaklamak istiyor.
Sayıca her geçen gün artan iş “kazaları”nda, kadına yönelik şiddette, aleni bir katliam olan Uludere/Roboski’de cinayetlere gözünü kapayan, dahası ne ölüye ne diriye saygısı olduğunu kanıtlarcasına ölülerimizin arkasından çiğ çiğ konuşan AKP, şimdi kalkmış vicdandan, ahlaktan, dini inançtan bahsetmektedir. Buna kim inanır?
Hükümetin ahlakla, inançla alakası olsa, önce bu ülkede tecavüzü ve kadına yönelik şiddeti bitirmek için tüm etkin önlemleri alacağını beyan eder ve alırdı. Mesele muhafazakarlık ya da kutsal değerler değil,  su katılmadık gericilik, kendi darkafalı yaşam tarzını tüm topluma dayatma, gündemi değiştirme, kapitalizmde erkek egemenliğini güçlendirme meselesidir.
 Güya “herkesin yaşam tarzına saygılı” olan hükümet, kendi darkafalı yaşam tarzını topluma dayatmaya çalışmaktadır. Kürtaj anti-demokratik saldırıların, gerici yaşam tarzı dayatmayı amaçlayan bütünsel bir saldırının parçasıdır ve bu nedenle toplumsal muhalefetle yanıt bulmalıdır. Dahası buna belki de herkesten çok, başörtüsü sorununda sosyalistlerden ve diğer toplumsal kesimlerden (haklı olarak) destek bekleyenler karşı çıkmalıdır. Gün hem demokratik haklarımız için mücadele, hem de gadre uğradığını söyleyip herkese özgürlük diyen ama tutarlı bir çizgiden yoksun olan "kendine müslümanları" teşhir etme günüdür!
Bize mevcut kürtaj hakkının korunması yetmez! Biz başka âlem isteriz! Bu uğurda yürüteceğimiz mücadelede acil taleplerimiz şunlardır:

  • Eşit işe eşit ücret, işyerinde her türlü eşitsizliğe son verilmeli,
  • “Ev kadınları” olarak anılan milyonlarca emekçi kadın ücretli işçi kapsamında sosyal haklara kavuşturulmalı,
  • Kadınlara yönelik ayrımcı yasalar tümüyle kaldırılmalı ve bu tür davranışlar ağır suç kapsamına alınmalı,
  • Kürtaj ve doğum kontrol yöntemlerinin önündeki fiili-yasal her türlü engel kaldırılmalı ve herkes için ücretsiz hale getirilmeli,
  • Yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada önemli bir yer kaplayan, “namus” kisvesi altında işlenen suçlara, taciz ve tecavüzlere ağır-caydırıcı cezalar getirilmeli, bu amaçla ilkokuldan başlayarak, müfredatı sendikaların ve ilgili sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla belirlenen bilimsel içerikli dersler yürürlüğe koyulmalı,
  • Sığınma evlerinin sayısı artırılmalı, herkes için ulaşılabilir hale getirilmeli,
  • İşyerlerinde ücretsiz kreş, emzirme odası açılmalı,
  • Annelere ücretli doğum izni ve süt izninin süresi artırılmalı, doğum izni sadece anneyi değil, babayı da kapsamalı,
  • Doğumdan önce ve sonra en az 6 ay ücretli izin uygulanmalı ve işe geri dönüşte işçinin hakları güvence altına alınmalıdır.