1 Haziran 2012 Cuma

Kürtaj Yasağına Karşı Mücadeleye!


Bugün birçok kadın açısından çocuk doğurmak çalışma hayatına veda etmek anlamına geliyor. İşçilerin gerçekten yararlanabilecekleri sağlam, işleyen bir kreş hizmeti sistemi olmadığı için, birçok anne-işçi ya çocuğunu kreşe emanet etmek istemediğinden ya da düzgün bir kreşe gücü yetmediğinden çalışma hayatından “erken emekli” olmaktadır. Kürtaj hakkına yönelik dünya çapındaki saldırılar, hamilelik izni, emzirme hakkı vb. gibi hususlarda yerleşik, güvenceli yasaların olmaması ya da uygulamada sorunların yaşanması da yine dünya çapında görülen bir olgudur. Kadın sorununun evrenselliğini anlamayan ya da bunun üstünü örtmek isteyen anlayış meseleyi “ileri, aydınlanmış” Batı’nın aksine “geri kalmış” Doğu’ya özgü bir sorun olarak lanse etmeye çalışsa da, Batı ülkelerindeki kadın işçiler de aynı sorunlardan mustariptir. Orada da çocuğunu iyi-güvenilir bir bakıcıya bırakmak küçük bir azınlığın tekelindedir, fahiş fiyatları karşılayabilmek ortalama bir işçi ailesinin imkânı dâhilinde değildir, kürtaj hakkına pervasızca saldırılar sürmektedir vs.
Sorun ne idüğü belirsiz bir “geri kalmışlık” ya da “modernleşememe” sorunu değil, bir düzen sorunu, kapitalizm sorunudur.
Uluslararası Af Örgütü’nün bundan birkaç yıl önce açıkladığı raporda verilen rakamlar Doğu-Batı, azgelişmiş kapitalizm-gelişkin kapitalizm masalını diline dolayanların nasıl bir ideolojinin peşinde koştuklarını göstermektedir. Bu rapora göre, her dört günde bir Fransa’da bir kadın aile içi şiddet nedeniyle ölüyor; Kanada’da kadınların yarısı 16 yaşına gelene kadar en az bir kere fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Kadınların üçte biri eşinden ya da partnerinden şiddet görüyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre kadınların yüzde 25’i, yaşamları boyunca eşleri, eski eşleri ya da erkek arkadaşları tarafından yumruklanıyor ya da tokatlanıyor. ABD’de kız çocuklarının aile bireyleri tarafından istismar oranı yüzde 40 civarında seyrederken, ev içi şiddet ise yüzde 21 ila yüzde 54 arasında değişiyor. Dahası ABD’de her yıl 5 binin üzerinde kadın dövülerek öldürülüyor.
Türkiye’nin de bu açılardan eksiği yok fazlası vardır. Şimdi tüm bunlara bir de kürtaj yasağı eklenmektedir. Batılı kapitalist ülkeler de dâhil olmak üzere dünyanın birçok yerinde, kadını kuluçka makinesi olarak gören burjuva zihniyeti, kadınları bu en temel haklarından mahrum bırakmak için uğraşmaya devam ediyor – Tayyip Erdoğan’ın “üç çocuk” fermanı bunun en yüzsüz ifadelerinden yalnızca biridir. Kadınların sorunlarını çözmek için, kadın-erkek emekçilerin eşit temelde insanca bir hayat yaşamaları için hiçbir adım atmayan AKP hükümeti, “kürtaj cinayettir” diyerek kürtaj ve sezaryeni yasaklamak istiyor.
Sayıca her geçen gün artan iş “kazaları”nda, kadına yönelik şiddette, aleni bir katliam olan Uludere/Roboski’de cinayetlere gözünü kapayan, dahası ne ölüye ne diriye saygısı olduğunu kanıtlarcasına ölülerimizin arkasından çiğ çiğ konuşan AKP, şimdi kalkmış vicdandan, ahlaktan, dini inançtan bahsetmektedir. Buna kim inanır?
Hükümetin ahlakla, inançla alakası olsa, önce bu ülkede tecavüzü ve kadına yönelik şiddeti bitirmek için tüm etkin önlemleri alacağını beyan eder ve alırdı. Mesele muhafazakarlık ya da kutsal değerler değil,  su katılmadık gericilik, kendi darkafalı yaşam tarzını tüm topluma dayatma, gündemi değiştirme, kapitalizmde erkek egemenliğini güçlendirme meselesidir.
 Güya “herkesin yaşam tarzına saygılı” olan hükümet, kendi darkafalı yaşam tarzını topluma dayatmaya çalışmaktadır. Kürtaj anti-demokratik saldırıların, gerici yaşam tarzı dayatmayı amaçlayan bütünsel bir saldırının parçasıdır ve bu nedenle toplumsal muhalefetle yanıt bulmalıdır. Dahası buna belki de herkesten çok, başörtüsü sorununda sosyalistlerden ve diğer toplumsal kesimlerden (haklı olarak) destek bekleyenler karşı çıkmalıdır. Gün hem demokratik haklarımız için mücadele, hem de gadre uğradığını söyleyip herkese özgürlük diyen ama tutarlı bir çizgiden yoksun olan "kendine müslümanları" teşhir etme günüdür!
Bize mevcut kürtaj hakkının korunması yetmez! Biz başka âlem isteriz! Bu uğurda yürüteceğimiz mücadelede acil taleplerimiz şunlardır:

  • Eşit işe eşit ücret, işyerinde her türlü eşitsizliğe son verilmeli,
  • “Ev kadınları” olarak anılan milyonlarca emekçi kadın ücretli işçi kapsamında sosyal haklara kavuşturulmalı,
  • Kadınlara yönelik ayrımcı yasalar tümüyle kaldırılmalı ve bu tür davranışlar ağır suç kapsamına alınmalı,
  • Kürtaj ve doğum kontrol yöntemlerinin önündeki fiili-yasal her türlü engel kaldırılmalı ve herkes için ücretsiz hale getirilmeli,
  • Yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada önemli bir yer kaplayan, “namus” kisvesi altında işlenen suçlara, taciz ve tecavüzlere ağır-caydırıcı cezalar getirilmeli, bu amaçla ilkokuldan başlayarak, müfredatı sendikaların ve ilgili sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla belirlenen bilimsel içerikli dersler yürürlüğe koyulmalı,
  • Sığınma evlerinin sayısı artırılmalı, herkes için ulaşılabilir hale getirilmeli,
  • İşyerlerinde ücretsiz kreş, emzirme odası açılmalı,
  • Annelere ücretli doğum izni ve süt izninin süresi artırılmalı, doğum izni sadece anneyi değil, babayı da kapsamalı,
  • Doğumdan önce ve sonra en az 6 ay ücretli izin uygulanmalı ve işe geri dönüşte işçinin hakları güvence altına alınmalıdır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder