Her yıl haziran ayının son
haftasında, tüm dünyada büyük bir coşkuyla LGBTİ Onur Haftası kutlanıyor. Türkiye’de
ilk kez 1993’te gerçekleştirilen İstanbul Onur Yürüyüşü bu sene de Taksim’den
Tünel’e ıslıklar, sloganlar, rengarenk döviz ve pankartlarla kutlanılmaya
hazırlanıyordu ki burjuva devletin polis aygıtı derhal duruma el attı.
Saat 17.00’den önce Taksim’de
toplanan coşkulu kalabalığın üzerine bir anda TOMA ve çevik kuvvet polislerinin
çökmesiyle beraber kitleler İstiklal Caddesi’nden ara sokaklara dağıldı. Biber
gazıyla bayılanlardan, bacağı ezilene, ayak parmakları kırılana kadar onun
üzerinde yaralı ile eylem tamamlanamadı. Onur yürüyüşü onursuzların müdahalesiyle
adeta bir yürüyemeyişe dönüştü ve gündemin en önemli olayı oldu.
Tüm dünyada sınıf düşmanı olan kapitalizm bu
coğrafyada ayrı bir yüzsüz. Sadece sınıfsal ve siyasi taleplere değil,
kendinden olmayan her türlü kültürel mücadeleye de karşı. Seçim bildirgesinde
LGBTİ’leri hangi haktan mahrum bıraktım diye güzellemeler yapan taşeron AKP
devleti, (zira henüz hükümet kurulmamış olmasına rağmen devletin tüm
aygıtlarını elinde bulundurduğu açık) Erdoğan’ın deyimiyle yine destan yazdı.
Daha bir gün önce ABD’de eşcinsel evlilik yasalaşmışken dünyanın bir ucunda
polisin sadece yürüyen eşcinsellerin bacağını kırması, bir burjuva demokrasisi
ile bonapartist polis diktatörlüğü arasındaki farkları da önümüze sermiş
oluyor. Buradan çıkan sonuç da ABD’deki rejimi güzellemek değil, tam aksine
Türkiye’deki rejimin muarızlarına nazaran ne kadar dengesiz olduğunu göstermektir.
Bundan sonra bizlere düşen görev
bulunduğumuz her alanda LGBTİ’lerin mücadelelerini dillendirmek ve örgütlü
mücadele şiarını yükseltmek olmalıdır. LGBTİ’lerin kurtuluşu da toplumdaki
diğer tüm ezilenlerle beraber örgütlü mücadeleden geçmektedir. Kendisine karşı
gelen üç kişinin yan yana gelmesinden korkan AKP, kendisini tarih sahnesinden
neyin sileceğini oldukça iyi biliyor.
28.06.2015 | İMD'li bir öğrenci