26 Ocak 2016 Salı

İş Kazası Değil Sermayenin Soykırımı!

Türkiye'de her geçen gün, istikrarlı bir şekilde iş cinayetleri artıyor. Ölümle sonuçlanan iş kazalarında yıllardır ilk sıraları kimseye bırakmayan, işçilerin kelle koltukta işe gittiği bir ülkede, bir düzende yaşıyoruz.

Sermaye sınıfı bu katliamlara ”kaza, fıtrat, kader” gibi tanımlamalar getiriyor. Ölümlerin nedeni olarak, işçilerin güvenlik kurallarına uymadığı öne sürülmektedir. Ölümle sonuçlanan “iş kazası” haberi almadığımız gün yok denecek kadar az. Soma, Ermenek, Torunlar AVM gibi toplu katliamlar olduğu zaman gündem olabilmektedir iş cinayetleri. Soma katliamından sonra Erdoğan, 19. yüzyılda Avrupa'da yaşanan katliamları örnek vererek, “madencinin fıtratında ölüm var” demişti! Ölümle sonuçlanan iş kazalarının yaşandığı sektör ve işyerlerini incelediğimizde; taşeron, esnek, güvencesiz çalışmanın yoğun yaşandığı, sendikasız ve örgütsüz işyerlerini görürüz.

1980'lerle birlikte dünyada esen neoliberal dalganın yaşandığı yıllarda taşeron ve esnek çalışma sistemi iş hayatına girmeye başladı. Bilhassa son 13 yılda taşeron, esnek çalışma, iş hayatının olmazsa olmazı haline geldi. Taşeron çalışma sisteminin en büyük etkisi, sendikalaşmayı ve örgütlenmeyi engellemesiydi.

İSİG meclisinin raporuna göre, 2015 yılında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçi sayısı en az 1730. Son 13 yılda iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçi sayısı ise 16 bin 471.

En çok ölümün yaşandığı işkolları inşaat, tarım, madencilik, taşımacılıktır. İş cinayetleri oranları savaşta ölen insan sayısını aratmayacak düzeydedir. Patronların ve devletin bu konuda somut adım atmamasının en büyük nedeni, işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür.

İşçi sınıfının örgütsüzlüğü ona açlık, yoksulluk ve ölüm olarak dönmektedir. Özellikle Soma katliamından sonra yaygınlaşan, işçilerin ölümleri üzerinden gelişen bir işkolu doğdu: İş güvenliği uzmanlığı.

"Her işyerinde iş güvenliği eğitimi vermek, büyük işletmelerde de iş güvenliği uzmanı çalıştırmak yaygınlaştı. Peki, bu iş güvenliği uzmanı şirketler ne iş yaparlardı? Bu şirketler çalışma bakanlığına bağlı olmayan özel ticari şirketler olarak ortaya çıktı. İşyerinde iş güvenliği eğitimi verip o işyerindeki çalışma koşullarının güvenli olup olmadığıyla ilgilenmeyen, iş kazalarının üstünü kapatan, var olan iş kazalarında “işçi hatalıydı” diye rapor kesip iş kazasının yaşandığı işyeri sahibinden maaş alan kârlı sektörden başka bir şey değildir. Misyonu iş kazalarının önüne geçmekten çok, var olan iş kazalarının su yüzüne çıkmasını engellemektir." [1]

İşçi sınıfı örgütlenip, toplumsal muhalefet sahnesine çıkmadığı sürece, açlık, yoksulluk, ölüm peşini bırakmayacaktır. Çünkü yaşadığımız düzen olan kapitalizm, emek sömürüsü üzerinden kendini var eder. Bir avuç kapitalistin refahı milyonlarca işçinin yıkımına neden oluyor.  Bugün kapitalizm o kadar vahşileşmiştir ki, işçilerin ölümlerinden dahi kendine bir pazar alanı çıkarmaktadır. İşçi sınıfı, sadece iyi ücret ve sosyal haklar için değil, kelle koltukta işe gitmemek, can güvenliği için örgütlenmek zorundadır. İşçi sınıfının meşru, militan mücadelesi dışında kurtuluşu yoktur.

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!

                                                                Bursa'dan İMD'li Bir İşçi

Notlar

Mülteci Pazarlığı ve Çürüyen Kapitalizm!

Suriye'de emperyalist savaşın tırmanmasıyla, Avrupa ve Türkiye'ye mülteci akınları başlamıştır. Mülteci akını her geçen gün çığ gibi büyüyor.  İkinci  Emperyalist Paylaşım Savaşından bu yana dünya en büyük  mülteci krizlerinden birini yaşamaktadır. AB ülkeleri bu kadar mülteciyi kendi ülkelerinde barındıramayacağını açıkladı.

Türkiye, Suriye'ye komşu olması nedeniyle en çok mülteci akını olmuş ülkedir. AB-Türkiye konferansında bu konu rezil bir pazarlığa dönüşmüştür. Türkiye'deki sığınmacıların AB'ye girişini engelleme sözüne karşılık, 3 milyar euro, AB üyeliği ve vizesiz seyahat müzakerelerini hızlandırma taahhüdü verildi. Türkiye AB'yi mülteci akınından koruyan jandarma görevini almıştır.

Mülteci krizini derinleştiren ve bu krizi yaratan kapitalist sistemdir. Bu insanlık krizinin önemli aktörlerinden olan AB'nin tutumu, mültecilere sınırları kapatmak ve onları kamplara hapsetmek olmuştur. AB-Türkiye konferansından bir gün sonra, Türkiye üzerinden Yunan adalarına gitmeye çalışan, 1300 Suriyeli mülteci gözaltına alınmıştır. Türkiye ilk günden sözünü tuttuğunu ispatlamıştır. 

Akdeniz mülteci mezarlığına dönüşmüştür. İnsan tacirliği, bir kez daha, iyi gelir getiren bir işkolu haline gelmiştir. Mülteci krizini bir fırsata dönüştüren, yine bu krize neden olan sermaye sınıfıdır. Mafyalar için, insan tacirliği iyi gelir getiren bir sektör, işçi simsarları için mülteciler ucuz işgücü, burjuva politikacılar için bütün bunlar milliyetçi dalga yaratıp işçi sınıfını bölme argümanıdır. Mülteci sorununun sebebi olan kapitalizm için, sermaye nasıl dünyanın her yerinde özgürce dolaşabiliyorsa, mülteciler de özgürce dolaşabilme hakkına sahip olmalıdır. Yabancı düşmanlığı üzerinden yaratılan ırkçı dalgaya pirim vermemek biz devrimci Marksistlerin asli görevlerindendir.

Sınırlar mültecilere açılsın!
Mültecilere eğitim, sağlık, barınma hakkı!
Mültecilere iş, sosyal güvence, sendika, örgütlenme hakkı!

                                                                                    Bursa'dan İMD'li Bir İşçi

1 Ocak 2016 Cuma

Metal Fırtınanın Dünü, Bugünü ve 5 Mayıs Şubesinin Açılışı

2015 yılının Mayıs ayında Renault'ta başlayan faşist Türk -Metal çetesine karşı yapılan eylemler, metal sektöründe fırtına etkisi yarattı. Türk-Metal birçok kalesini kaybetti. Tofaş Çelik-İş'e geçti. Birçok fabrika ORS, Mako, Coşkunöz sendikasız şekilde sürece devam etti. Hareket biraz sönümlenince patronların işçi kıyımları ve baskılarıyla Türk-Metal birçok fabrikaya geri geldi. Hareketin ilk kıvılcımının atıldığı Renault Türk-Metal'den kurulduktan sonra, Birleşik Metal-İş’e toplu şekilde geçiş yaptı. İşveren alttan alta Türk-Metal'i desteklese de Renault işçilerinin faşist Türk-Metal çetesine karşı kararlı duruşu hiç bitmedi. Sendika eğitimlerine, konvoylar halinde, flamalarıyla işçi disiplinini bozmadan, ilk günkü birlik ve beraberliği bozmadan katıldılar. Türk-Metal temsilcileri 25 Kasım tarihinde Renault'ta bölümleri dolaşmaya kalktılar. İşçilerin Türk-Metal temsilcilerine yanıtı gecikmedi. 08/16, 16/24, 24/08 vardiya çıkışında işçiler toplu şekilde Türk-Metal'i protesto etti. İşçiler adına yapılan açıklamada: "Biz Renault işçileri üzerinde herhangi bir temsili kalmamış olmasına rağmen, Türk-Metal temsilcileri bugün fabrikada temsilci edasıyla bölümleri dolaşmaya kalktılar. Aldıkları yanıt budur: "Biz Renault işçileri olarak Türk -Metal temsilcilerinin bölümlere girip yüzsüzce aramızda dolaşmalarına izin vermeyeceğiz. Türk-Metal temsilcilerinin yeri, Türk-Metal'deki ağalarının yanıdır."

Protesto boyunca "Türk-Metal dışarı, Türk-Metal gidecek dertler bitecek! Her yer Renault her yer direniş!" sloganları atıldı. Faşist Türk-Metal çetesi bir kez daha boyunun ölçüsünü almıştır. Renault işçilerinin kararlı mücadelesinin bir meyvesi olarak, 4 Aralık günü kendi şubeleri olan 5 Mayıs Renault şubesinin açılışını gerçekleştirdi. Türk-Metal'e geri dönen birçok fabrikada daha önceki yıllarda gerçekleşmeyen bir uygulama hayat buldu. İlk kez Türk-Metal yetkili olduğu işyerlerine temsilci seçimi için sandık kurdu. Yapılan seçimlerin önemli bir çoğunluğunu, sendika yönetimine muhalif direnişlere katılmış olan adaylar kazandı. Bu durum faşist Türk-Metal çetesine karşı hâlâ var olan öfkenin diri olduğunu göstermektedir.

Renault'un Özel Önemi ve 5 Mayıs Şube Seçimleri

Renault’un metal fırtınanın başlangıç yeri olması ve Türk-Metal'den kurtulan ilk fabrika olması nedeniyle metaldeki direnişinin öncü işyeri pozisyonundadır. 2017'de yapılacak MESS ile TİS görüşmeleri döneminde, Renault'un elde edebileceği zafer birçok fabrikaya ilham kaynağı olacak düzeydedir. Birleşik Metal-İş'in Renault'ta elde edeceği zafer diğer metal sektöründeki işçilerin toplu şekilde BMİS'e geçişi için mıknatıs görevi görecektir. Renault, BMİS için hayati bir sınav yeri olacaktır. Renault işçileri 5 Mayıs şubesinin, Ocak ayında yapılacak olan seçimlerine hazırlanmaktadır. 17 kişinin belirleneceği seçimlerde ilk beşe girenler şube yönetimini oluşturacak, diğerleri ise fabrikadaki temsilcilik görevlerini alacaktır. İşçilerin yeni sendikalarından beklentileri, her şeyin şeffaf olması, işçinin onayı olmadan hiçbir karar alınmaması. Yani işçilerin hiçbir bürokratik uygulamaya tahammülleri yok. BMİS'te yeni bir bürokratik kast görmek istemiyorlar. Bir diğer tartışma konusu ise, seçimlerin nerede yapılacağı? İşçiler seçimlerin fabrikada yapılmasını istiyor.

Sonuç Yerine

Metal fırtınayı başlatan Renault'ta faşist Türk-Metal'in yok denecek kadar az üyesi kalmıştır. Ezici çoğunluk BMİS'te örgütlenmiştir. Her şeye rağmen yasal olarak yetki hâlâ Türk-Metal'dedir. BOSCH'takine benzer bir geri dönüş süreci yaşanmaması için, işçi komiteleri aracılığıyla örgütlülük güçlendirilmelidir. Yasal olarak 2017 yılına dek, Türk-Metal'in imzaladığı satış sözleşmesi geçerli olsa da, yeni sözleşme için 2017 beklenilmemelidir. Fiilî meşru mücadele yolu benimsenip, satış sözleşmesini yırtan ara bir sözleşme yapma yolları aranmalıdır.

Renault merkezli metal fırtına, işçi sınıfının mücadele tarihinde sendika bürokrasisine karşı gelişmiş en etkili pratiklerden biridir. Patron ve devlet güdümlü sendikacılığa vurulmuş en ağır darbedir. Renault işçilerinin ana öznesi olarak kurulan 5 Mayıs şubesi önemli bir mevzidir. İşçilerin yönetim ve karar sürecinin tek öznesi olma talebi ileri bir adımdır. Lakin şu unutulmamalıdır: Yalnızca sendikanın tüm yönetiminin işçiler tarafından seçilmesi tek başına bürokrasinin yeşermesine engel olmaz. Bunun için sendikanın karar ve işleyişinin tüm aşamasında işçilerin ana özne olması gerekmektedir. Bunun aracı da işçi komiteleridir. İşçi komitelerinin asıl işlevi bugün sendikal harekette çarpıtılarak ele alınmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi: "İşçi komiteleri bugün Türkiye sendika hareketinde işyeri örgütlenmesi sırasında uygulanan bir yönteme indirgenmiştir. Sendikal örgütlenme sırasında bu süreci hızlandırmak ve bir sistematik içerisinde gerçekleştirmek için işyerinin tüm departmanlarında örgütlenme komiteleri kurulur. Sendikal örgütlenme süreci zafer kazanınca bu komiteler kendini işyeri temsilcisine bırakır. İşyeri temsilcisi kimi zaman işçiler tarafından seçilir, kimi zaman sendika tarafından atanır. İşyeri temsilcisinin misyonu, artık işçinin sorunlarını ve taleplerini, patron temsilcisine ve sendika yönetimine bildirmektir. İşyeri komitelerinin sürekliliğinin sağlanması işçilerin doğrudan demokrasi yoluyla sendikal yönetimde ve işleyişte söz sahibi olmasını da sağlar. Bu yolla işçiler sendikanın izleyeceği politikalarda, merkezî kampanyalarda da belirleyici özne konumunda olur. İşyeri komiteleri sendikanın karar organı haline geldiği ölçüde bürokrasinin hayat bulması engellenmiş olacaktır. Kendi temsilcilerini kendilerinin seçtiği, istedikleri zaman geri çağırabilmeleri, sendika çalışanının aldığı ücretin ortalama bir işçi maaşını geçmediği ölçüde sendikalar işçi sınıfının öz örgütü olacaktır.[1]

Asgari ücrete gelen zam oranıyla, fabrikalarda asgari ücret üstü olan işçilere gelecek zam oranının aynı düzeyde olmaması, işyerlerinde ücret karmaşası yaratma potansiyeli taşımaktadır. Bu durum ciddi bir tepki potansiyeli taşıdığı gibi yeni işe başlayan ve uzun yıllardır çalışan işçiler arasında bir bölünme yaratma potansiyeli de taşımaktadır. Bu durumda asgari ücrete gelen zam miktarı tüm işçilere aynı oranda yansıtılması talebi etrafında oluşturulacak birlik, metalde yeni bir hareketlilik döneminin önünü açma potansiyeli taşımaktadır.

Metal sektöründe birçok işyeri gözünü Renault'a dikmiştir.

Renault'ta elde edilecek kazanımlar metal fırtınayı estiren işçilere moral ve ilham kaynağı olacaktır. Metal sektöründe birçok işyeri 2017 MESS dönemine odaklanmış durumdadır. 2017 sözleşme yılını beklemeden bugün metal sektöründe işyeri komiteleri ve fabrikalar arası komiteler kurmak, metal işçilerinin mücadelesinin geleceği için en önemli silahtır.


Bursa'dan İMD'li Bir İşçi


Notlar