30 Nisan 2012 Pazartesi

1 Mayıs'ta 1 Mayıs Alanındayız!


İMD olarak bu 1 Mayıs’ta yine Taksim’de 1 Mayıs alanındayız. Saat 9’dan itibaren Şişli-Taksim güzergahında (yolun sağ şeridinde) kortejimizi oluşturmaya başlayacağız.
Alana gitmek için Avrupa ve Anadolu yakasından servislerimiz kalkacaktır.
İletişim için, iscimucadeledernegi@gmail.com ya da 05558439697.
Yaşasın 1 Mayıs!

26 Nisan 2012 Perşembe

AVRUPA YAKASINDA 1 MAYIS PİKNİĞİ


İMD Avrupa yakası olarak geleneksel 1 Mayıs pikniğimizi bu yıl 29 Nisan Pazar günü yapıyoruz.
Geçtiğimiz 1 Mayıs’tan bu yana, işçi sınıfı aleyhine çıkarılan pek çok yasa, giderek artan sömürü koşulları ve devrimci öğrencilere yönelik tutuklamalarla sermaye durmadan saldırırken biz de durmadan direndik, mücadele ettik.
Tüm bu olumsuzlukların yanında, verdiğimiz mücadele neticesinde geç de olsa kazanan Sinter ve Marmaray direnişleri ile Fındıkzade’de açtığımız ikinci şubemiz yüzümü güldürdü, bizlere umut oldu.
Dolu dolu geçen bir yılın ardından işçi sınıfının başkaldırma gününe, 1 Mayıs’a hazırlanırken coşkulu bir piknikle yorgunluğumuzu atmak için dostlarımız ve yoldaşlarımızla birarada olacağız.
Umudumuzu paylaşmak, mücadelemizi yükseltmek için soframıza, halayımıza, sohbetimize bekliyoruz!

…Kolları birleşerek büyüyor
  Esareti yıkacak selimizin
  Sömürünün temelini sarsıyor
  Adımları militan işçilerin!..

Tarih: 29 Nisan Pazar Saat: 9:30
Yer: Gazi Baraj (belli noktalardan servis kaldırılacak, ayrıntıları yine buradan duyurulacaktır)
Servis güzergahı: Saat 8.30'da Beylikdüzü'nden başlayarak metrobüs güzergahı boyunca Topkapı'ya kadar ve ayrıca Esenler Atışalanı benzinlikten servis kalkacak. İrtibat no: 0555 8439697 

25 Nisan 2012 Çarşamba

"Müslüman Anti-Kapitalist Gençler"?


Dün kendilerine “Müslüman anti-kapitalist gençler” adını veren bir grup 1 Mayıs bildirisi yayınladı ve 1 Mayıs günü, Taksim’de ölen işçilerin anısına Fatih Camii’nde gıyabi cenaze namazı kılıp alana geleceklerini açıkladılar.
Onların bu çağrısı, işçi sınıfı dışında her türlü güce, harekete vb. biat etmeye yeminli “yeni dinamik”çilerden çok ilgi gördü, yine boyundan büyük anlamlar yüklemeler gırla. Devrimci teoriye ve daha önemlisi devrimci hareketin uluslararası tarihine ilgisizlik ve bilgisizlikten kaynaklı bu yüceltmenin niye yanlış olduğunu burada uzun uzun anlatmaya gerek yok, biz bildiriye şöyle bir bakalım.
Kuşkusuz bir dini inanç olarak Müslümanlıkla yetinmeyip, bir siyasal kimlik olarak da İslamiyeti referans alanların kökten dinci olmalarındansa anti-kapitalist olmaları evladır, ama 1 Mayıs bildirisinde “Firavunlara, Karunlara, Hamanlara, tağutlara” karşı mücadeleden bahseden bir siyasal İslamcının, her şey bir tarafa, Tayyiplerden, Gülenlerden vb. bahsetmemesi kabul edilebilir mi?   
“Müslüman Antikapitalistler” kökten dinci veya ticareten dincilerle aralarına çizgi çekeceklerse AKP ile Gülen ve co.’dan başlamalılar, aşırı radikalliğe gerek yok, zira bunu yapmadıklarında, görünüşteki radikallik aslında kabuğun altındaki statükoculuğun örtüsü olur.
Özellikle göze çarpan cümlelerden biri de "Mülk Allahındır"  sloganı. Geçmişte de benzer gruplar tarafından kullanılmış olan bu slogan aslında devrimci değil, “status quo ante” (eskiye dönüş) yönelimli bir slogan. Ortaçağda Batı’da da mülk tanrınındı! “Mülk Allahın”, peki, ama yeryüzünde tasarrufu (intifa hakkı) kimde?! Bu soruya yanıt vermek lazım. Biz kapitalistleri mülksüzleştirecek olan işçi devletinde, işçi sınıfının kolektif mülkiyetinde olmalı diyoruz, anti-kapitalist böyle olunabilir diyoruz.
Her şeye rağmen, Taksim’e, 1 Mayıs alanına buyursunlar gelsinler, nasıl olsa artık izinli, icazetli! Dahası Taksim yalnızca devletten izinli olunca gelen bir tek onlar olmayacak. Malum, birçok “solcu” da devletten izin gelince Taksim’e teşrif ediyor! (bkz. Ya Tayyip 1 Mayıs'ta Taksim'e Yine İzin Vermezse?) Ama biz kendilerini, yarın bir gün Taksim yine yasaklanırsa, biber gazlarını, copları yerken de, veya Madımak kundakçılarına karşı savaşırken de aramızda görmek isteriz.  

24 Nisan 2012 Salı

ANADOLU YAKASINDA 1 MAYIS PİKNİĞİ


1 Mayıs’ın gelişi 1 Mayıs pikniğinden bellidir!
Her sene gerçekleştirdiğimiz 1 Mayıs pikniğini bu sene Taksim’e çıkmadan iki gün önce, 29 Nisan’da yapıyoruz.
Bu seneki 1 Mayıs pikniğimize daha büyük bir coşku ve heyecanla hazırlanıyoruz. Kıdem tazminatı, sendika yasası, güvenceli çalışma gibi konularda işçi sınıfı aleyhine birçok düzenleme yapıldı, yapılacak. 1 Mayıs tüm bunlara ve daha fazlasına karşı koyma günüdür!
1 Mayıs pikniği ise hem bu karşı koyuşa hazırlanma, hem de bir yılın yorgunluğunu atma günüdür!
Seni mücadelenin, dayanışmanın ve kardeşliğin sofrasında buluşmaya çağırıyoruz.

29 Nisan Pazar 9.30
Yer: AYDOS PİKNİK ALANI / UĞUR MUMCU-KARTAL (Kartal’dan otobüs kaldırılacaktır)

20 Nisan 2012 Cuma

1 Mayıs Pikniği Hazırlıkları - 2

1 Mayıs Pikniğine Çağrılar

Bugün yaşadığımız haksız sistemi, adaletsizliği sorgulamak, bilinçli ve nitelikli bireyler kazanmak için tek yürek dayanışmayı sağlamak amacıyla bir piknik etkinliği düzenledik. Bu etkinlik elbette ki bir başlangıç olmayacak, süregelen mücadelemizi kuvvetlendirecektir. İnsanca yaşamayı umut eden herkesi etkinliğimize bekleriz...
Bir büro işçisinden



Listede eksik kalmasın!

Biz seninle aynı yolda yürüyen emekçi militanız! Dün olduğu gibi bugün de dimdik ayaktayız! Yaklaşmakta olan 1 Mayıs işçi bayramının anlam ve önemini paylaşmak için Mücadele ile bütünleşmiş derneğimizin düzenlemiş olduğu pikniğe sizi de davet ederiz.
Bir metal işçisinden

18 Nisan 2012 Çarşamba

Dr. Ersin Arslan'ın Öldürülmesi Çapa'da Protesto Edildi

Dün Antep’te 80 yaşında hayatını kaybeden bir hastanın 17 yaşındaki torunu, 26 yaşındaki hekim Dr. Ersin Arslan’ı bıçaklayarak öldürdü.
Olay üzerine, TTB, bugün öğlen eylem, Perşembe günü için ise iş bırakma kararı aldı. Bugün ülkenin diğer hastanelerinde olduğu gibi Çapa’da da Dr. Ersin Arslan'a yapılan saldırıyı, güvencesizliği ve müşteri memnuniyeti anlayışını protesto ettik ve sessiz bir yürüyüş gerçekleştirdik. Yarın ise 11'de Çapa'dan Beyazıt'a yürüyeceğiz.
Ersin Arslan’ın öldürülmesi münferit bir vaka olarak görülemez. Nisan ayında 15 günde 49 işçi “iş kazası”na kurban gitti. Bu yüzden, Arslan’ın öldürülmesine, “Tamamen cehaletten kaynaklanan bir olay” diyen Antep valisi cahilin en sunturlusudur.
Sağlıkta piyasalaşmanın önünü iyice açmak için hekimlere demediğini bırakmayan başbakan ve sağlık bakanının suçlu olmadığını nasıl bir mantık iddia edebilir? Hekimlere yönelik saldırı ilk defa mı oluyor, yoksa kanıksanacak sıklıkta mı? Son bir buçuk yılda saldırılar neden arttı?
Hastanede hekime saldıran hasta yakını, otobüste şoföre çatan yolcu, TEKEL direnişindeki işçilere kızan özel sektör çalışanı… Sermaye düzeni “Böl ve Yönet” yöntemiyle işliyor. Okumuş olsun olmasın, birçok emekçi hastanelerde yaşadığı sorunların sağlık emekçilerinden kaynaklandığını düşünüyor, daha doğrusu böyle düşünmek kolayına geliyor. Oysa kendi yaşadığımız “yokluk”un hesabını yakınımızda yöremizde olanlardan, bizden biraz daha fazla kazanan, görece biraz daha iyi durumda olan ya da sermayenin emrinde çalışmanın verdiği zorluklardan ötürü yer yer bizi mağdur eden emekçilerden değil; çalışmadan kazananlardan, sermaye sahiplerinden ve devletten sormalıyız.
Bunun en iyi yolu da sendikalaşmak, örgütlenmektir. Dün aynı zamanda Olivier Mester adında bir pilotumuz da iş kazasında hayatını yitirdi. Bu da gösteriyor ki, sendikalaşmak-örgütlenmek sadece vasıfsız, düşük ücretli işçilere değil, tüm emekçilere şart.
Şimdi Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a soruyoruz: Hasta, daha doğrusu müşteri saldırısıyla ölmek ya da yaralanmak kaç performans puanı oluyor?

1 Mayıs Pikniği Hazırlıkları

Yoldaşlarım,
1 Mayıs geliyor. En önemli günümüz. 29 Nisan’da yapacağımız piknikte ve sonra 1 Mayıs’ta ne kadar kalabalık olursak, mücadelemizi ilerletmek açısından o kadar iyi. Ufkumuzu daraltır, sadece belli kişileri çağırırsak istediğimiz sayıya ulaşmak biraz zor olabilir, ama ayrım yapmadan pikniğimize çevremizdeki herkesi davet edersek bunu kolaylaştırabiliriz.
Ben kendi apartmanımda bunu yapmaya karar verdim ve bugün apartman panosuna astığım çağrının yararlı olacağını düşünüyorum.
Bunu sadece benim değil, tüm yoldaşlarımın yapmasını istiyorum. Daha sonra ve ilerleyen zamanlarda kendi apartmanımızla sınırlı kalmayıp, oturduğumuz mahallede de benzer şeyler yapabiliriz ve daha da büyük düşünebiliriz. Aslında mahalle çalışması budur, çünkü herkes kendi mahallesini daha iyi bilir. Kendi oturduğumuz muhitteki insanları mücadelemize çekmemiz şart. Bunun en iyi yolu da mücadelemizin belki de en heyecanlı, en coşkulu günü olan 1 Mayıs pikniğine onları katmaktan geçiyor.
Yaşasın 1 Mayıs!
Haydi İMD’yle 1 Mayıs Pikniğine!

16 Nisan 2012 Pazartesi

Grup Yorum'la On'ların Türküsü

Bildiğiniz üzere dün Grup Yorum konseri vardı. Burjuvazinin engellemelerine karşın alanda yüzbinler vardı.
Gece çalışmama rağmen konsere gittim, bu benim için bir ilkti, muhteşem Yorum’a bir de biz eklenince ortam mükemmel oldu. Bu organizasyonu düzenleyen yoldaşlarımızın ellerine sağlık, güzel bir 1 Mayıs provası oldu.
Burjuvazinin engellemelerine rağmen yüzbinler geliyorsa, bundan daha büyük işler yapabiliriz demektir, mesela DEVRİM!
Ama bunun için kat etmemiz gereken çok yol var, konser bunu da görmemi sağladı. Mesela konser sırasında hiç “işçi sınıfı” vurgusu duymadık, oysa onlarca kez “vatan” dendi. Halbuki “işçilerin vatanı yoktur” demiş Marx!
Ayrıca hep ABD emperyalizmine yüklendik. Oysa “Amerika Katil” dediğimiz kadar “TC Katil” de dememiz gerekirdi. Ne diyor Lenin, “Herkesin öncelikle kendi ülkesinin şovenizmine karşı savaşması zorunludur”. Türkiye, Suriye ile bir savaşı kışkırtarak ABD’den farkı olmadığını gösterirken, bunu göz ardı edip hep ABD emperyalizmine yüklenmek kaçak güreşmek oluyor. Bizim hem ABD hem AB hem de TC emperyalizmine karşı çıkmamız gerekiyor. Devrim ancak o zaman olur…    

12 Nisan 2012 Perşembe

ODTÜ'de Yemekhane Eylemleri

Ucuz yemek yemek bir öğrencinin en temel haklarından biridir. Liselerde ve üniversitelerde kantin ve yemekhaneler, öğrencilere ucuz ve sağlıklı yemek sunmak zorundadırlar. Kantin ve yemekhane fiyatları öğrencilerin bütçesini aşmayacak şekilde belirlenmelidir. Elbette ki bu söylediklerimiz, kapitalist düzenin değerlerine aykırıdır. Çünkü kapitalist düzen hiçbir zaman insanı, insan ihtiyaçlarını temel alarak iş yapmaz, onun sömürüsü üzerinden temellenir.


Kantin ve yemekhane fiyatları da işletmelerin elde edeceği kâra göre belirleniyor elbette. Öğrenci aç mı kalmış, parası mı yetmemiş, kimin umurunda? Daha birkaç gün önce, kantin fiyatları pahalı olduğu için kantini boykot eden liseli öğrencilerden Abdülmelik’in okuldan nasıl atıldığını hepimiz gördük. Ancak onlar ne yaparlarsa yapsınlar, öğrenciler hiçbir zaman ucuz ve sağlıklı beslenme hakkı için mücadele vermekten vazgeçmeyecektir. Bilindiği gibi üniversitede beslenme sorunu bir öğrenci için ciddi bir sorundur. Devletin verdiği bursun neredeyse iki katını har(a)ç olarak devlete geri ödeyen bir öğrenci, karnını ancak ucuz olması gerektiğini düşündüğü yemekhanede doyurabilir, tabi eğer ucuz ise.  
Madem geldik yemekhane fiyatlarına, şunu belirtmekte fayda var: Türkiye’de devlet üniversiteleri içerisinde yemek fiyatlarının en pahalı olduğu üniversite ODTÜ’dür. Yemek fiyatlarının genel itibariyle 1-1,5 Lira arasında değiştiği bir dönemde, yemeğin ODTÜ’de 2,65 Lira olması biz ODTÜ’lüler için kabul edilemez bir durumdur. Birkaç ay önce Hacettepe Üniversitesi’nde rektörün öğrencilerin talebi doğrultusunda yemek fiyatını 2 Lira’dan 1 Lira’ya düşürmek zorunda kalması, buna karşın ODTÜ’de bu yüksek fiyatlarda hiçbir değişikliğin olmaması ODTÜ öğrencisi için artık harekete geçme zamanının çoktan geldiğinin göstergesi oldu.
İlk olarak hazırladığımız anketlerde öğrencilerin çoğunun buna karşı bir şeyler yapılması gerektiği görüşünde olduğunu gördük. Bunun ertesinde yemekhanede yaptığımız bir günlük boykotla, yemekhanede peynir ekmek yiyerek, sesimizi duyurmaya çalıştık. Gene mi olmadı, durur muyuz hiç? Bu kez de yemekhanede kart okutulan turnikeleri işgal ettik ve turnikelere kart basmadan, onların üzerinden atlayarak tüm öğrencilerin bedava yemek yemesini sağladık. Her gün fazlasıyla para ödediğimiz yemeği bugün de para vermeden yiyelim dedik. Bu eylem bize birçok öğrenciyle yemekhane konusunda birebir konuşma ve onlardan destek alma fırsatı verdi.


Eylemi daha da anlamlı kılan şey ise, yemekhane işçilerinin bize verdiği destek olmuştur. Peynir ekmek yerken bizlere çay demleyen işçi dostlarımız, bu eylemimizde de yanımızda olduklarını belirterek bizleri cesaretlendirmişlerdir.
Son olarak şunu da söylemek gerekir ki, yemek fiyatları uygun düzeye çekilmediği müddetçe ODTÜ öğrencisi eylemlerine devam edecektir, hele ki arkasında işçilerin desteği varsa.

İŞÇİ-ÖĞRENCİ EL ELE, MİLİTAN MÜCADELEYE!

10 Nisan 2012 Salı

Meral Okay'ı Analım: Sendikalı Ol!

Malum, solcu ya da en azından muhalif olmanın revaçta olduğu bir dönemden geçiyoruz. Sanatçılar için “solcu geçmişe” sahip olmak başarılı bir CV’nin olmazsa olmazı gibi. “12 Eylül öncesinde solcu olmayanı dövüyorlardı” gerçeği de dikkate alındığında, dostu düşmanı nasıl ayırt edeceğiz?
Elbette bu soruya tek hamlede yanıt vermek zor. Ama soyut solculukla yetinmeyip, “örgütlenmek lazım” diyen, “örgüt” demekten korkmayan, üstelik sınıfsal örgütlenmeden bahsedenleri ayrı bir yere koyarak başlamak yararlı olabilir.
İşte dün kaybettiğimiz Meral Okay öyle biriydi. Petrol-İş’in önemli kampanyası “Sendikalı Ol”da yerini almıştı. 


Birileri Meral Okay için “o kadın öldü” diye başlıklar atıyor. Onlar küçük bir faşist azınlık değil, onlar başbakanlarını örnek alıyor. Unutmayalım ki Erdoğan da tüm kindarlığıyla Hopa’da öldürülen Metin Lokumcu için, “biri mi ölmüş ne?” demişti.
Meral Okay'ı yâd etmek için, ağzından salyalar akıtarak kin kusanlara karşı çık, ilk adım olarak sendikalı ol! 

5 Nisan 2012 Perşembe

Erzurum’da TEDAŞ, Tuzla'da Tersane İşçileri - İş Cinayetleri Sürüyor

Erzurum Aşkale'de bulunan Karasu 2 Hidroelektrik Santrali göletindeki elektrik direğini tamir için deniz bisikletiyle açılan 5 TEDAŞ işçisinin cesetlerine bir bir ulaşılıyor. Saatlerce buzlu suyun içinde yardım bekleyen işçilerin yardım çığlığına devlet kulak tıkadı. Savaş için kullanacak son model hava araçlarına sahip olan sermaye devleti, işçileri buzlu sudan kurtarmak için bir helikopter bile göndermedi. Ama bunu “telafi” etmek için olsa gerek, tepki gösteren işçi yakınlarına biber gazıyla müdahale etti.
Sorulacak çok soru var: Erzurum'da devletin göz göre göre ölüme terk ettiği 5 işçi için ortalığı ayağa kaldırmamız gerekmiyor mu? Erzurum'da donan 5 işçiye saatlerce yardım göndermeyen, bir helikopteri esirgeyen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in istifa etmesi gerekmiyor mu? Suriye'de “akan kana seyirci kalamayız” masalları anlatan AKP, Erzurum'da öldürdüğü 5 işçinin hesabını verebilecek mi?
4+4+4 yasasında din-iman diye ortalığı ayağa kaldıran AKP, Erzurum'da ölen 5 işçinin hangi "mukadderata" boyun eğdiğini açıklasın. Ya da biz söyleyelim: Bugün Tuzla’da ölen iki işçiyle aynı mukadderat: Kapitalizmin kâr hırsı.
İşçiler sermayeye artı-değer kazandırırken bir bir ölüyorlar, ama bu ölümler toplumda yeterli ilgiyi görmüyor. "Şehit" cenazelerinde ayağa kalkanlar birilerince yönlendirilmediklerini düşünüyorlarsa, Erzurum'da ölen işçiler için de ayağa kalkmaları gerekmiyor mu? Bu ölenler de can değil mi? Bu sessizlik neden? 
Son soru: Bu ölenler de AKP'nin “sivil şehit” kapsamına girer mi, yoksa işine geldiğinde Allah’ın işine karışıp işine gelmediğinde “karışmayan” Bülent Arınç ölen işçilerin statüsü için de, “onu Allah bilir” der mi? 
   Bu arada, burjuvazinin teşvik yasası kabul edildi.

3 Nisan 2012 Salı

Ankara DTCF'de Faşist Saldırı

Bugün Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde faşist güruh devrimcilere saldırdı. Çıkan çatışmada devrimci arkadaşlarımızdan ikisi satırla yaralandı. Okulda zaten her zaman faşistlerin yanında olan polis ve okul “güvenliği” bu olayda da onların yanında yer almış ve bizleri şaşırtmamıştır.
Arkadaşlarımız hastaneye kaldırıldı. Bu olaydan ötürü okul bir gün tatil edildi ve sınavlarımız da iptal edildi. Bir yandan işçi ve emekçiler alanlarda polis terörüne maruz kalırken, diğer yandan faşist saldırılar gün geçtikçe gençler üzerinde artmaktadır.
Giderek artan faşist saldırılara ancak işçi sınıfı ve gençliğin mücadeleci, militan kesimlerinin direnişi dur diyecektir. Bu olay DTCF’de ilk değil, son da olmayacak! Biz ilk defa böyle olaylar  görmüyor, ilk defa duymuyoruz! Faşist saldırılara karşı tüm devrimci güçlerin ortak mücadelesi şart!
KAHROLSUN FAŞİZM!
FAŞİZME KARŞI BİRLEŞİK CEPHE!
DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ!
Ankara’dan DTCF’li bir Militan

Zamlar ve Fasulye Gibi Nimetten Sayılmak

Dün derneğimizin twitter adresinden bir yoldaşımızın, “İnsanlar ikiye ayrılır: Mart ayında taze fasulye yiyebilenler ve yiyemeyenler. ‘Sınıfsız, imtiyazsız bir kütle değiliz’ sanki!” diye mesaj attığını görünce aklıma “kendini fasulye gibi nimetten saymak” sözü geldi! Şimdi AKP dönemi yeniliklerle, açılımlarla dopdolu ya, bu deyimde de bir “açılım” oldu demektir.
Mart ayının zam şampiyonu taze fasulye 10 lira civarında seyrediyor, elektriğe altı ayda yüzde 20 zam geldi, doğalgaz, benzin deseniz yine öyle… Hani AKP farklıydı, hani AKP mazlumun yanındaydı? Zamlardan başımızı alamıyoruz ama!
AKP’nin her şeye olduğu gibi buna da bir cevabı var: Suç bizde değil, dış dünyadaki gelişmelerde! Ayrıca ülke ekonomisi yüzde bilmem kaç büyüdü! Büyüdü de bizim payımıza ne düştü? AKP’nin yalanlarına kim inanır?
Artık “fasulye gibi nimetten sayılmak” sözü gerçek olmuştur. Fasulye gerçekten de "bulunmaz" bir nimet. Taze fasulye, Ayşe kadın fasulye, yeşil fasulye vb. derken bin düşünüp bir konuşacağım. AKP ağzımızın tadını iyice bozmuştur. Bu zamlara karşı bir şey yapmamız şarttır. Unutmayalım ki, sözüm meclisten dışarı, biz eşek olduktan sonra semer vuran çok olur.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Kıdem Tazminatı 2. Panelimizi Gerçekleştirdik

Haftalardır çalışmasını yaptığımız, İstanbul’un çeşitli semtlerinde bildirisini dağıttığımız KIDEM TAZMİNATIMDAN ELİNİ ÇEK kampanyamızın ikinci panelini dün yaptık.
Dün Kartal Eğitim-Sen’de değerli uzmanlar ve biz emekçilerle güzel ve bir o kadar da verimli bir panel gerçekleştirdik. Aramıza yeni katılan arkadaşlar bizlerin doğru işler yaptığının ispatı gibiydi.
Yaklaşık 3 saat süren panelimize gelen yoldaşlarımızdan Nisan ayı sonunda yapılacak pikniklerimize katılmak ve 1 Mayıs işçi bayramında Militan saflarda buluşmak için söz almış olduk.
Bu kampanyayla elimizdeki belki de son hak olan KIDEM TAZMİNATI'na dikkat çekmiş olduk, sınıf kardeşlerimize bu hakkımızı hatırlatıp onları bilinçlendirmek bizler için emeğin karşılığı gibiydi.
İŞ, EKMEK VE ÖZGÜRLÜK!

"Domino Etkisi" - Cengiz Makina da Birleşik Metal Saflarında

Bundan on beş gün önce Bursa Bosch fabrikasındaki 6 bin işçi, üyesi oldukları Türk Metal’den toplu bir şekilde istifa ederek Birleşik Metal-İş (BMİS) sendikasında örgütlendiler. Bu basit bir sendika değişikliği değildi. Bosch işçileri gibi Türk-Metal üyesi her işçi de Türk-Metal’in ne kadar sarı, patron yanlısı ve faşist bir sendika olduğunu biliyor. Ama Bosch işçisi buna karşı harekete geçerek Türk-Metal’e bağlı işyerlerine diğer örnek oldu ve yolu açmış oldu.
Bosch mücadelesi kendi sınırlarını aştı ve sınıfımızın mücadelesinde fener işlevi gördü. Bosch’un hemen ardından Bosch-Rexhort fabrikası ve şimdi de Cengiz Makina “yeter artık” diyerek Türk-Metal’den yine toplu bir şekilde istifa etti ve Birleşik Metal saflarına geçti.
Elbette ki bu dalga diğer fabrikalara sıçrayacak ve faşist sendikanın metal işçisi üzerindeki baskı ve egemenliği son bulacak. Şimdiden birçok fabrikada işçiler kendi aralarında son gelişmeleri değerlendiriyor ve bu gelişmeler diğer işyerlerine cesaret ve umut veriyor.


Cengiz Makina’da Yaşananlar
Bosch işyerinde yaşananlar karşılığını Cengiz Makina’da da buldu. Cengiz Makina çalışanları olarak biz fabrikaya geldiğimizde ve Bosch’ta yaşananları duyduğumuzda tüm vardiyalarda aynı şey konuşuluyordu: “Neden bizde de olmasın? Biz de yapabiliriz. Yeter artık, bir şeyler yapmak gerekir.” Birkaç gün süren bu konuşmaların ardından Cengiz Makina işçileri olarak bir şeyler yapmanın tam zamanı olduğu konusunda hemfikirdik. Ve harekete geçtik. İlk adım olarak Birleşik Metal-İş Gebze şubesi ile görüşmeler yaparak örgütlenme çalışmamız başladı. Bu çalışmamız karşılığını buldu ve tüm işçiler bu değişikliğin zamanı geldiğine ikna oldular.
Bu sırada Türk-Metal temsilcileri de boş durmadı, onlar için tatil günü olmasına rağmen Cumartesi sabahı fabrikadaydılar ve gece 12-sabah 8 vardiyasındaki arkadaşları sendika değiştirmemeleri konusunda ikna etmeye çalıştılar. “Eğer bir sorun varsa sendikamıza gidelim, konuşalım, halledelim, dışarıda sendikaya gidecek otobüsler var” diyerek çağrıda bulundular. Ama kararlı olan Cengiz Makina işçileri bu söylenenlere kanmadılar ve o gelen otobüsleri boş gönderdiler. Aynı şekilde 8-16 vardiyasına da bunları söyleyerek işçileri kandırmaya çalıştılar. Ve aynı şekilde herkes Türk-Metal’dekilerin yüzünü bile görmek istemediğini açıkça söyledi.
Pazartesi, 12-8 vardiyasındaki işçi arkadaşlarımız işe geldiğinde, fabrika müdürü ve insan  kaynakları müdürü “sendika değiştirmek sizin hakkınız, biz buna karışamayız, ama Türk-Metal büyük bir sendikadır. Gerek Türk-Metal’den gerek çalışma ortamından memnunuz, bozulsun istemiyoruz. Her değişim kendi içinde risk taşır. Zaten üretim olarak 30 kişi fazlamız var” diyerek aba altından sopa gösterdiler.
Gece 2’de Türk-Metal Şube başkanı ve yönetimi fabrikaya geldi. İşyeri temsilcileriyle beraber işçileri kandırma çabaları içindeydiler. “Sorunları biliyoruz ve çözeceğiz” diye vaatte bulundular. Mesai zilinin çalmasıyla birlikte işçiler, şube başkanının “gelin bir konuşalım” yollu ısrarlarına rağmen, tezgahlarının başına geçtiler. Bunun üzerine sendika ve şube yönetimi sabaha kadar (!) tezgahları tek tek dolaşarak BMİS’e geçişe engel olmaya çalıştılar.



Sabah 8’deki paydos ziliyle beraber, işçiler soyunma odalarına gittiler. Hep beraber dışarıya çıktılar. Dışarıda BMİS merkez ve şube yöneticileri, diğer fabrikalarda çalışan sınıf kardeşlerimiz (yaklaşık 200 işçi!) bizi karşıladı. O sırada 16-24 vardiyası işçi kardeşlerimiz de geldi ve hep beraber BMİS’ten gelen otobüslere binip, BMİS’te örgütlenmek için Gebze Şube’nin yolunu tuttuk
Kalan 8-16 vardiyası da iş çıkışı BMİS Gebze şubesine gidip bu işi bitirecekler.
   Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
   Kahrolsun sarı sendikacılık!