İMD olarak bir yaz kampımızı daha
geride bıraktık. Geriye dönüp baktığımda gözüme çarpan ilk şey, her kampın bir
öncekinden daha örgütlü, disiplinli ve güzel oluşuydu. Eksiklerimiz olmadı
demiyorum tabii ki. Ama aslolan çıtayı sürekli yükseltiyor olmamızdı
Kamp süresince servislerin
kalkışı, yemek, deniz, toplantı örgütlemeleri, küçük –ve hemen çözülebilen–
birkaç sorun dışında gayet düzenliydi. Her şey için belirli bir zaman dilimi
ayırmış ve bunu arkadaşlara birçok kez duyurmuştuk.
Doğrusu kamp için de güzel bir
yer bulmuştuk. Cebeci, Kefken. Denizine doyum olmayan bu yer, çok doğru bir
tercihti.
Genel
toplantılar
Kamplarımızda katılımı zorunlu
tuttuğumuz genel toplantılarımız oluyor. Toplantının konusunu yoldaşlarımıza
sorarak belirliyoruz. Bu yılki kampın genel toplantı konuları sırasıyla “İMD”,
“Enternasyonalizm”, “Suriye-Ortadoğu-Kürt
Sorunu”, “Devrim Nedir?” olarak belirlenmişti. En verimli
toplantımız dördüncü toplantımız oldu.
Atölyeler
Kamplarımızda yeni yeni oturmaya
başlayan toplantı türü de atölye toplantıları. Bunlar katılımı zorunlu
olmayan toplantılarımızdan. Dileyen bir yoldaşımız hangi konuda atölye yapmak
istediğini belirtiyor, katılmak isteyenleri sorup örgütlüyor ve uygun bir yer
bulup toplantısını yapıyor. Bu kampta takip edebildiğim kadarıyla “Emperyalizm”,
“Sosyal Medya”, “Fabrika Komiteleri”, konularını işleyen toplantılar yapıldı.
İkisine aktif olarak katıldım. Özellikle sosyal medya atölyesinde hemen
uygulamaya yönelik kararlar aldık.
İMD olarak “toplantı”
anlayışımızın başka birçok kuruma kıyasla, biraz farklı olduğunu düşünüyorum.
Toplantılarda yalnızca fikir beyan edip “deşarj” olmayı
eksik, hatta yanlış buluyorum. İMD toplantılarının en önemli amacı, toplantı
sonunda hemen uygulanmak üzere kararlar almaktı. İşte bunun en güzel
örneği: “KIDEM TAZMİNATIMDAN ELİNİ ÇEK!” kampanyası. Öyle ya, hiçbir
kurumda bir karşı duruş oluşmamışken, kıdem tazminatımızın gaspı saldırısına
karşı, bir yıldan uzun bir süre, İstanbul’un ondan fazla ilçesinde, 50 binden
fazla bildiri dağıtıp, iki de panel yapmıştık. On binlerce kişiye ulaşmıştık bu
çalışmamızla. Artık birçok insan İMD’yi tanır olmuştu. İşte bu kampanyanın
temelinde de küçük bir atölye toplantısı vardı!
Tiyatro
Kampın en neşeli ânı hiç kuşkusuz
işçi arkadaşlarımızın yazıp oynadığı “Palavracı Recep” adlı oyundu. Oyun,
devrimci arkadaşlarına mücadeleci, kararlı, ilerici gibi görünen bir işçinin,
evde, kahvede, dışarıda hiç de öyle biri olmadığı (ve bilinç vermeye gelen
devrimcilerin bazılarının bilince muhtaç olduğu) üzerine kuruluydu. Doğrusu bu
tip çok iyi düşünülmüş bir tipti. Çünkü hepimizin çevremizde böyle birçok insan
vardır. Sözleriyle eylemleri arasındaki karşıtlık hep komik duruma düşürür
kendilerini.
Aslında bu oyun İMD de ilk kez
oynanmıyordu. İlk kez 1 Mayıs’a hazırlık pikniğimizde oynanmıştı. Ancak oyunu
ikinci kez izleyecek olanları bir sürpriz bekliyordu! Çünkü oyunun metni, 1
Mayıs’tan bugüne kadar yaşanan gelişmeler dikkate alınarak genişletilmiş,
böylece söz konusu tip daha iyi bir şekilde incelenmişti. Mesela palavracı
Recep kürtaja karşı olduğunu açıklamış “her kürtaj bir Uludere’dir”
demesini öğrenmişti
Çok güzel performans sergileyen yoldaşlarımızın
oyununu davetli-davetsiz kamp sakinleri de izlemeye geldi.
Kamp
Ateşi
Doğru demişler, ateşsiz kamp olur
mu? Bir akşam birkaç yoldaşımız kamp ateşini hazırlamaya koyuldu. Az sonra
ateşimiz her yanımızı aydınlatmıştı. Tam sazımızı eşlik edip türkü söylemeye
başlarken bir de etrafıma baktım ki, kamp ateşini gören, müziği duyan
tanımadığımız birçok kamp sakini bize eşlik etmeye gelmiş. Kitlenin büyümesine
çok sevindik.
Tam o sırada hayaller kurmaya başladım. “İşte!” diyordum kendi
kendime, “devrimi gidilen süreçte de, kurulacak işçi sınıfının devrimci
partisi, kitlenin ihtiyaçlarına, bu kampta olduğu gibi, en iyi cevabı verecek,
büyüdükçe büyüyecekti.” Türkülerimize, halaylarımıza eşlik eden kamp ateşi
sabahın ilk ışıklarına kadar yandı.
Dönüşte
bir değerlendirme
Servislerimizle İstanbul’a dönerken
bir değerlendirme yapalım dedik. Biraz da oyuna çevirmiştik işi, keyifli geçsin
diye. Konuşan arkadaş, bir sonraki konuşmacıyı seçiyordu. Herkes bir şey
söyledi. Ancak, kuşkusuz en önemlisi, kampımıza ilk defa gelen bir
arkadaşımızın düşünceleriydi.
Kampa geldiği, bizimle vakit
geçirdiği için çok mutlu olduğunu söyleyen arkadaşımız, bir yandan tartışmalar
vesilesiyle yeni birçok şey öğrendiğini belirtirken, bir yandan da gittiği
başka kurumların yakalayamadığı samimiyeti, sıcaklığı bizlerde görmekten
duyduğu sevinci dile getiriyordu.
Başından sonuna kampın
örgütlenmesinde emeği geçen tüm yoldaşlara teşekkür ediyor, yüreğinize sağlık
diyorum, “bu sene bir kamp daha yapsak, hem gelemeyenler de gelse hiç fena
olmaz” diye de eklemeden geçemiyorum.
İMD'li Bir Büro İşçisinden