30 Ağustos 2012 Perşembe

Tuzla'da Bir İş Cinayeti Daha


Tuzla Orhanlı Dericiler Sanayii’de izolasyon malzemesi üreten fabrikada çıkan yangında Ümit Saraç adlı bir işçi arkadaşımız hayatını kaybetti. Geniş bir arazi üzerine yayılan yangın sabaha karşı ancak söndürülebildi. Bazı işçiler yangın alarmının çalışmadığını ve yangın tüplerinin boş olduğunu söylüyor haberlerde.
Fabrikada çalışan ve son anda kendini kurtarabilen bir kadın işçi arkadaşımıza ulaştık. Kendisi olayı şöyle anlattı:
“İlk başta çok küçük olarak başladı yangın. Arkadaşlar önemsememişler. Ancak müdahale etmek istediklerinde geç kalmışlardı, çünkü her tarafa sıçramıştı yangın. Ben bile iki dakika farkla kurtuldum ölmekten. Ancak 39 yaşında, tır şoförü, iki çocuk sahibi bir arkadaşımız hayatını kaybetti.”
İşçi ölümlerini “iş kazaları”yla, “işçi dikkatsizliği”yle açıklamak, patronların sorumsuzluğunu ve iş güvenliği önlemlerini almadığı gerçeğini gizlemekten başka bir işe yaramıyor!
Dikkatsizlik ya da cahillik değil, patronların kâr hırsı bizleri iş cinayetlerine kurban ediyor. Türkiye Temmuz ayında 110 iş cinayetiyle Avrupa birinciliğini elde etti ve biz sermaye düzenine karşı örgütlü, kitlesel ve militan bir sınıf mücadelesine girişmediğimiz sürece bu liderliği daha da süreceğe benziyor.  
İş Cinayetlerine Son!

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Yaz Kampımıza Dair Birkaç Söz


İşçi sınıfının devrimci mücadelesini örgütlü bir biçimde İMD çatısı altında yürüten biz sınıf devrimcilerini bir araya getiren çalışmalarımız, eylemlerimiz ve toplantılarımızın yanı sıra bizleri yoldaş olarak yakınlaştıran, hem eğiten hem de eğlendiren yaz kampımız gerçekten de anlatılmaya değerdi.

Söze sanırım bayram trafiğinden dolayı saatler süren gidiş yolundan başlamak gerek. Yol boyunca söylenen şarkılar, türküler, hatta durgun trafikte zaman zaman yapılan yürüyüşler, hepimizin ne kadar heyecanlı olduğunu gösteriyordu. Uzun süren bu yolculuktan sonra kamp alanımıza vardığımızda dolu dolu geçecek olan 3 günlük bir kamp süreci bizleri bekliyordu.
Kamp süresince belki de en çok vurgulamamız gereken yanımız hem çalışırken hem de eğlenirkenki örgütlü duruşumuzdu. Bizler için yaz kampları aynı zamanda, yaratmak istediğimiz sınıfsız, kolektif üretim ilişkilerinin egemen olacağı toplumun birer provasıdır. Biz bu provayı gerek kampın genel işlerini yaparken (yemek yaparken, bulaşık yıkarken vs.) gerekse de eğitici ve eğlendirici etkinlikleri yaparken kolektif bir biçimde sahneye koyduk. Çünkü biliyoruz ki ancak ve ancak birlikte çalışarak, iş örgütleyerek, birlikte gülüp eğlenerek, birlikte zorluklara göğüs gererek yoldaşlık ilişkilerini geliştirebilir ve mücadelemizde örgütlü duruşumuzu koruyabiliriz.
Kamptaki çalışmalarımıza dönecek olursak, teorik eğitim açısından çok verimli bir kamp geçirdiğimizi söylememiz gerekir. Kamp boyunca çok güzel tartışmaların yaşandığı, “Devrim Nedir, Neden, Nasıl?”, “Suriye’deki Ayaklanmalar ve Suriye’ye Emperyalist Müdahale” ve “Enternasyonalizm” konuları üzerine geniş toplantılar yaptık. Bunun yanı sıra yoldaşlarımızın önerileri doğrultusunda “Emperyalizm”, “Sosyal Medyanın Mücadeledeki Önemi” ve “Fabrika Komiteleri” başlıklarıyla atölye çalışmaları gerçekleştirdik. Tüm bunların yanında aramıza yeni katılan yoldaşlarımızla birlikte İMD olarak bugüne kadar nasıl bir mücadele verdiğimizi, ne gibi çalışmalar yaptığımızı ve bundan sonra neler yapacağımızı konuştuk ve kararlar aldık.
Bir yandan öğrenirken, diğer yandan eğlenmeyi de unutmadık. Denizin, güneşin tadını çıkardık. Gerek plajda gerekse çadırlarımızın önünde oyunlar oynadık, mangalımızı yaptık. Kampın olmazsa olmazlarından gece ateşimizi yaktık, türküler söyledik, halaylar çektik. Hem böyle zamanlarda hem de toplantılarda aramıza katılan misafirlerimize de İMD’nin örgütlü duruşunu göstermiş olduk bu sayede.

Gelelim kampımızın hem eğiten hem de eğlendiren en güzel etkinliğine: İMD Tiyatro Atölyesi Oyuncuları’nın “Palavracı Recep” adlı oyunu. Yoldaşlarımız bu oyunda, devrimci mücadele içerisinde hepimizin çok aşina olduğu bir tipin, bir taraftan “devrimciyim, sınıf mücadelesi veriyorum” diyen, diğer taraftan erkek egemen toplumun kadına uyguladığı baskı ve şiddeti evinde karısına karşı kullanan “devrimci bir işçi”nin eleştirisini sahnelediler. Yoldaşlarımızın bu oyunu hem sanatsal açıdan hem de verilen mesaj açısından takdire şayan bir çalışmaydı. Hepsinin emeğine sağlık diyelim ve çok daha iyi çalışmalar yapacaklarından emin olduğumuz yoldaşlarımıza gereken desteği vermeyi unutmayalım.
Son olarak şunu söylemek gerekir ki; kamp süresince birçoğumuzun tekrar tekrar şahit olduğu, aramıza yeni katılan yoldaşlarımızın da yaşayarak ve görerek farkına vardığı güzel insani ilişkiler ancak ve ancak bu sömürü düzeni içerisinde yoldaş olunarak, yani örgütlü bir biçimde mücadele ederek kazanılacak zaferlerle toplumda yerleşebilir. İMD olarak biz bu toplumu yaratmak için her gün yeni adımlar atmaya devam edeceğiz. Kampa gelen, gelemeyen tüm yoldaşların bunun bilinciyle İMD’ye, yani kendi örgütlülüğüne güvenerek bu yolu yürümesi gerektiğini unutmayalım.
 İMD'li Bir Üniversite Öğrencisinden

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Kartal'da Alevi Düşmanlığına Tepki Yürüyüşü


İki gün önce, Kartal Yakacık’ta birçok Alevi emekçinin evlerinin işaretlenmesinin ardından, önceki gece de Kartal PSAKD’yi (Pir Sultan Abdal Kültür Derneği) kundaklama girişiminde bulunuldu.
Durum kısa bir süre içinde bütün duyarlı kamuoyuna duyuruldu. Cuma akşamı 7’de yapılacak protesto yürüyüşü ve basın açıklamasına  destek istendi.
Akşam yürüyüşün yapılacağı saat yaklaştıkça Kartal emekçileri ve demokratik kitle örgütleri kalabalık öbekler halinde Ahmet Şimşek Koleji’nin önünde toplanmaya başladı.


Kolejin önünde yürüyüşe başlayan binlerce işçi-emekçi sık sık “Katil devlet hesap verecek!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Kartal Sivas olmayacak!”, “Dün Maraş’ta bugün Sivas’ta, çözüm faşizme karşı savaşta!”, “Gün gelecek devran dönecek, katiller halka hesap verecek” sloganlarını atarak Ankara (Bankalar) caddesi üzerinden Kartal  Meydanı’na yürüdü.
Burada yapılan basın açıklamasında yaşananların baş sorumlusunun AKP olduğu, hükümetin “açılım” yaptığını iddia ettiği hiçbir kesimin sorunlarını çözmediği, Suriye’ye yapılacak müdahaleye Alevilerin alet edilmek istendiği belirtildi.
İMD olarak biz de yürüyüşte yerimizi aldık. AKP’nin kendisinden olmayan herkese karşı savaşında bundan sonra da safımız bellidir. 

24 Ağustos 2012 Cuma

Umudu, İsyanı, Mücadeleyi ve Neşeyi Örgütlemek İçin İMD Yaz Kampındaydık



İMD olarak bir yaz kampımızı daha geride bıraktık. Geriye dönüp baktığımda gözüme çarpan ilk şey, her kampın bir öncekinden daha örgütlü, disiplinli ve güzel oluşuydu. Eksiklerimiz olmadı demiyorum tabii ki. Ama aslolan çıtayı sürekli yükseltiyor olmamızdı
 Kamp süresince servislerin kalkışı, yemek, deniz, toplantı örgütlemeleri, küçük –ve hemen çözülebilen– birkaç sorun dışında gayet düzenliydi. Her şey için belirli bir zaman dilimi ayırmış ve bunu arkadaşlara birçok kez duyurmuştuk. 
Doğrusu kamp için de güzel bir yer bulmuştuk. Cebeci, Kefken. Denizine doyum olmayan bu yer, çok doğru bir tercihti.


Genel toplantılar
Kamplarımızda katılımı zorunlu tuttuğumuz genel toplantılarımız oluyor. Toplantının konusunu yoldaşlarımıza sorarak belirliyoruz. Bu yılki kampın genel toplantı konuları sırasıyla “İMD”, “Enternasyonalizm”, “Suriye-Ortadoğu-Kürt Sorunu”,  “Devrim Nedir?” olarak belirlenmişti. En verimli toplantımız dördüncü toplantımız oldu.

Atölyeler
Kamplarımızda yeni yeni oturmaya başlayan toplantı türü de atölye toplantıları. Bunlar katılımı zorunlu olmayan toplantılarımızdan. Dileyen bir yoldaşımız hangi konuda atölye yapmak istediğini belirtiyor, katılmak isteyenleri sorup örgütlüyor ve uygun bir yer bulup toplantısını yapıyor. Bu kampta takip edebildiğim kadarıyla “Emperyalizm”, “Sosyal Medya”, “Fabrika Komiteleri”, konularını işleyen toplantılar yapıldı. İkisine aktif olarak katıldım. Özellikle sosyal medya atölyesinde hemen uygulamaya yönelik kararlar aldık. 
İMD olarak “toplantı” anlayışımızın başka birçok kuruma kıyasla, biraz farklı olduğunu düşünüyorum. Toplantılarda yalnızca fikir beyan edip “deşarj” olmayı eksik, hatta yanlış buluyorum. İMD toplantılarının en önemli amacı, toplantı sonunda hemen uygulanmak üzere kararlar almaktı. İşte bunun en güzel örneği: “KIDEM TAZMİNATIMDAN ELİNİ ÇEK!” kampanyası. Öyle ya, hiçbir kurumda bir karşı duruş oluşmamışken, kıdem tazminatımızın gaspı saldırısına karşı, bir yıldan uzun bir süre, İstanbul’un ondan fazla ilçesinde, 50 binden fazla bildiri dağıtıp, iki de panel yapmıştık. On binlerce kişiye ulaşmıştık bu çalışmamızla. Artık birçok insan İMD’yi tanır olmuştu. İşte bu kampanyanın temelinde de küçük bir atölye toplantısı vardı!


Tiyatro
Kampın en neşeli ânı hiç kuşkusuz işçi arkadaşlarımızın yazıp oynadığı “Palavracı Recep” adlı oyundu. Oyun, devrimci arkadaşlarına mücadeleci, kararlı, ilerici gibi görünen bir işçinin, evde, kahvede, dışarıda hiç de öyle biri olmadığı (ve bilinç vermeye gelen devrimcilerin bazılarının bilince muhtaç olduğu) üzerine kuruluydu. Doğrusu bu tip çok iyi düşünülmüş bir tipti. Çünkü hepimizin çevremizde böyle birçok insan vardır. Sözleriyle eylemleri arasındaki karşıtlık hep komik duruma düşürür kendilerini.
Aslında bu oyun İMD de ilk kez oynanmıyordu. İlk kez 1 Mayıs’a hazırlık pikniğimizde oynanmıştı. Ancak oyunu ikinci kez izleyecek olanları bir sürpriz bekliyordu! Çünkü oyunun metni, 1 Mayıs’tan bugüne kadar yaşanan gelişmeler dikkate alınarak genişletilmiş, böylece söz konusu tip daha iyi bir şekilde incelenmişti. Mesela palavracı Recep kürtaja karşı olduğunu açıklamış “her kürtaj bir Uludere’dir” demesini öğrenmişti
Çok güzel performans sergileyen yoldaşlarımızın oyununu davetli-davetsiz kamp sakinleri de izlemeye geldi. 

Kamp Ateşi
Doğru demişler, ateşsiz kamp olur mu? Bir akşam birkaç yoldaşımız kamp ateşini hazırlamaya koyuldu. Az sonra ateşimiz her yanımızı aydınlatmıştı. Tam sazımızı eşlik edip türkü söylemeye başlarken bir de etrafıma baktım ki, kamp ateşini gören, müziği duyan tanımadığımız birçok kamp sakini bize eşlik etmeye gelmiş. Kitlenin büyümesine çok sevindik. 

Tam o sırada hayaller kurmaya başladım. “İşte!” diyordum kendi kendime, “devrimi gidilen süreçte de, kurulacak işçi sınıfının devrimci partisi, kitlenin ihtiyaçlarına, bu kampta olduğu gibi, en iyi cevabı verecek, büyüdükçe büyüyecekti.” Türkülerimize, halaylarımıza eşlik eden kamp ateşi sabahın ilk ışıklarına kadar yandı.

Dönüşte bir değerlendirme
Servislerimizle İstanbul’a dönerken bir değerlendirme yapalım dedik. Biraz da oyuna çevirmiştik işi, keyifli geçsin diye. Konuşan arkadaş, bir sonraki konuşmacıyı seçiyordu. Herkes bir şey söyledi. Ancak, kuşkusuz en önemlisi, kampımıza ilk defa gelen bir arkadaşımızın düşünceleriydi.
Kampa geldiği, bizimle vakit geçirdiği için çok mutlu olduğunu söyleyen arkadaşımız, bir yandan tartışmalar vesilesiyle yeni birçok şey öğrendiğini belirtirken, bir yandan da gittiği başka kurumların yakalayamadığı samimiyeti, sıcaklığı bizlerde görmekten duyduğu sevinci dile getiriyordu.
 Başından sonuna kampın örgütlenmesinde emeği geçen tüm yoldaşlara teşekkür ediyor, yüreğinize sağlık diyorum, “bu sene bir kamp daha yapsak, hem gelemeyenler de gelse hiç fena olmaz” diye de eklemeden geçemiyorum.
İMD'li Bir Büro İşçisinden

23 Ağustos 2012 Perşembe

İMD Yaz Kampının Düşündürdükleri


Merhaba,
Yoldaşlık nedir? Devrim yolunda beraber yürüdüğümüz insanlar yoldaştır. Bugün ilişkilerdeki tüm darlıklara rağmen, sınırlı, dar bir alanda yaşanıyor da olsa tüm bu ilişkilerin çok daha ötesinde bir ilişki tarzıdır yoldaşlık ve dostluk ilişkileri. Duygusal, düşünsel birliğin en üst noktasını temsil eden bir ilişkidir. Hesapsız, kitapsız, sonsuz bir güvenle kendisini yeniden üreten, ancak tüm bunlarla birlikte ve bunların ötesinde gücünü yüzünün geleceğe dönük olmasından alan bir ilişki, sonsuz bir güven demektir. Temelinde ortak bir hedef ve çıkarlar olan, rekabetin birbirinin üzerine basarak değil ancak hedefe ulaşmak için, karşılıklı gelişimi ve motivasyonu gözetecek şekilde söz konusu olduğu bir paylaşım. Hedef büyük olunca paylaşım da bugünle sınırlı değil. Geleceği inşa etme, geleceğin insanını yaratma hedefiyle sınırsız. Yoldaşlık ilişkisi içerisinde geleceğin özgürlük dünyasının, yani sosyalizmin; yoldaşlar şahsındaysa geleceğin insanının ete kemiğe bürünmesi. Ufuk bu kadar geniş, hedef bu kadar net olunca, fiziksel sınırların, yapamamazlık, edememezliklerin yaşamda yeri de en asgariye iniyor. 

Bunu pekiştirmek, sevgiyi, aşkı ve dostluğu pekiştirmek için birtakım etkinlikler yapmak lazım. Örneğin tiyatro, toplantı, şiir dinletileri ve kamp yapmak. Kamp dayanışmanın en güzel örneği. Çünkü burası bir parça ekmeği, suyu, duyguları ve düşünceleri açıklamanın en güzel yeridir.


İMD kampı tam bir dayanışma ve anılarla dolu bir kamp oldu benim için. Bir yoldaşımızın rahatsızlığı dışında en güzel yanı başka bir yoldaşımızın yengeçe zafer işareti öğretmek istemesiydi. Burada bir anlamda ailelerin birbiriyle kaynaşması ve dayanışması, ortak kolektif içinde bir şeyleri paylaşmasıydı.
İMD'li bir basın işçisinden


15 Ağustos 2012 Çarşamba

Katil Polis Katletmeye ve Katli Vacip Demeye Devam Ediyor!


AKP’nin ve ileri demokrasisinin iyice önünü açtığı polis, pazar günü İzmir’de ekip otosuna çarpma “suçu” işleyen bir genci  kurşun yağdırarak öldürdü, yanındaki üç arkadaşını ise yaraladı. Böylece özellikle de 2007’den bu yana giderek artan polisin keyfi şiddet uygulaması örneklerine bir yenisi eklendi.
Milliyet ise bugünkü sürmanşetinde olayı eğitimle ilişkilendirmeyi tercih etmiş. İzmir’de polislerin bir genci kurşun yağdırarak öldürmesi olayının teknik analizini yapıyor ve eğitim şart diyor. 


Hangi eğitim? Nasıl bir eğitim? Ve dahası kimin vereceği eğitim? Polis zaten sermayenin işçi ve emekçilere şiddet uygulama aracıyken, buna bir de İdris Naim Şahinleri, işkenceci polis Selim Ay’ın terfisini destekleyen Tayyip Erdoğanları, “15’inde kız ya yerde gerek ya erde” vb. diye kitaplar yazan polis akademisi müdürlerini eklersek, bunların desteğini alan polis neler yapmaz?
Biz soruyu sormadan cevabı Antalya Emniyet Müdürlüğü’ndeki emniyet müdürlerinden biri olan Sedat Göktaş’tan geldi. Aldığı eğitimde faşistlik derslerinden Türkçe dersine yer kalmadığından bozuk Türkçe ile yazdığı facebook iletisinde, Sedat Göktaş “"Helal olsun sokak ortasında dayak yiyipte [yiyip de olmasın!] üniformayı rezil etmediniz. Ölen ve yaralanan köpeklere Allah’tan rahmet dilemiyorum” diye yazdı. İşte Milliyet'in istediği eğitim! 
Polis eğitimsizlikten değil, kendisine işin tabiatı gereği böyle ırkçı, saldırgan, faşizan bir eğitim, devlet de böyle bir açık çek verdiği için bunu yapabiliyor. Bu yüzden de Türkiye’de de ABD’de de sokak ortasında güpegündüz insanları öldürebiliyor.    

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Büyükada'da, Hayatımın En Güzel Günü


Dün, yani 05.08.2012 hayatımın en güzel günüydü... Çeşitli işlerde çalışmış bir işçi olarak yıllardır İstanbul’dayım, ama Büyükada’da yoldaşımız, komutanımız Troçki yoldaşın yıllar önce kaldığı evi çok istemiş olmama rağmen ziyaret etmek bir türlü kısmet olmamıştı.
Dün dernekten yoldaşlarımızla güzel yaz gününü değerlendirip Büyükada keyfi yapalım dedik. Adaya vardığımızda yoldaşlarım sanki kalbimi okumuş gibi, “bizler evi görmeden gitmeyeceğiz” dediler ve o sıcaklığa rağmen aşk, sevgi, dostluk içinde istediğimiz gibi oldu, hem evi gördük hem de kocaman bir haftanın yorgunluğunu attık. Teşekkürler yoldaşlar
İstanbul’dan bir basın işçisi

3 Ağustos 2012 Cuma

Malatya’daki Linç Girişimi Kadıköy’de Protesto Edildi


Malatya’da Kürt-Alevi emekçilerine linç girişimi Türkiye’nin birçok ilinde protesto edildi, ediliyor. Taksim’de geçtiğimiz Pazartesi binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen protestonun ardından, bir eylem de Çarşamba günü Kadıköy’de yapıldı.


Devrimci-demokratik örgütlerin katıldığı protesto eylemi akşam 7'de Kadıköy’de boğa heykelinin önünde başladı. Kadıköy iskele meydanına kadar yapılan yürüyüşte, Malatya’daki linç girişimi ve Kürt inşaat işçilerinin Ayazağa’dan “laf atma” yalanıyla sürülmesi lanetlendi.
Yürüyüş boyunca bir yandan sloganlar atılırken, öte yandan Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Roboski katliamları kısa bilgilerle hatırlatıldı. Benzer katliamlara izin verilmeyeceği vurgulandı. Yürüyüş boyunca Kadıköy halkı alkışları ve sloganlara eşlik etmeleriyle eyleme destek verdi.
İskele meydanında yapılan basın açıklamasının ardından, kitle, oturma eylemiyle protestoyu sürdürdü. Bu sırada saz eşliğinde birçok türkü söylendi, semaha dönüldü.


Protesto Bolşevik militanların söylemeye başladığı ve tüm kitlenin katılımıyla giderek güçlenen bir coşkuyla söylenen, İtalyan emekçilerinin marşı Çav Bella ile sona erdi.
Yürüyüş ve basın açıklaması boyunca sık sık “Malatya Sivas olmayacak”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Hepimiz Kürdüz, Hepimiz Aleviyiz!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları atıldı.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Al Sana İki Sendika, Al Sana Toplu Sözleşme, Al Sana Demokrasi...


AKP’nin referandumda attığı (ve bazı solcular nezdinde tutturduğu) kıtırlardan birisi sendikal alanla ilgiliydi. İddiaya göre, sendikal ihlaller konusunda sınır tanımayan AKP işyerlerinde iki sendikaya birden izin vererek iş yaşamını demokratikleştirecek, örgütlü bir toplum yaratacaktı. Dahası mücadele düzeyi yüksek olduğu için AKP'nin en çok saldırdığı kesimlerden olan kamu emekçilerine yönelik ayrımcılığı kaldıracak ve toplu sözleşme getirecekti! Geçen iki yılda bunun ne derece sunturlu bir yalan olduğunu defalarca gördük, ama geçtiğimiz gün daha çarpıcı bir örneği de yaşandı.
Demokrasiyi iliklerine kadar sindirmiş ve artık akıtacak yer arayan AKP’nin Çatalağzı (Zonguldak) Belediye Başkanı Mehmet Alim, toplu sözleşme konusunda bir türlü hizaya gelmeyen(!) sendika temsilcisini “öldürene kadar” dövdürttü. 34 yaşındaki Hasan Cinoğlu’ya AKP’nin belediye başkanın üç fedaisiyle birlikte yerde tekme tokat vururken çekilmiş görüntüleri yer alıyor. Belediye başkanı “meşru müdafaa yaptık” diye yalan söyleyedursun, olayın yaşandığı akaryakıt istasyonunun sahibi polise verdiği ifadede, “Cinoğlu yere düştüğünde yanındakilere, ‘Geberene kadar, öldürene kadar dövün bu şerefsizi’” dediğini söylüyor. 
İşte AKP’nin demokratlığı: Öldürene kadar demokrasi! Bu demokratlık, solculuktan uslanmayan oğlunu “al sana propaganda, al sana eylem” diye döven Hulusi Kentmen’den öteye geçmiyor. Tek farkı, AKP’nin kurgu değil, gerçek olması, hem de epey gerçek! Referandumdan bir koyup üç alacağına inananlara gelsin...