26 Eylül 2013 Perşembe

Feniş Alüminyum İşçileri Direnişte



Feniş Alüminyum işçileri maaşları ve kıdem tazminatları için direniyor.

50 yıllık Feniş Alüminyum fabrikasında iki haftadır direniş var. İşçiler ödenmemiş üç buçuk aylık maaşlarını ve kıdem tazminatlarını istiyorlar.
Direniş, patronun fabrikayı küçültmek bahanesiyle işi durdurması ve çalışan 520 işçinin tamamını işten çıkarmasıyla başlıyor.
Hak-İş’e bağlı Çelik-İş sendikasının örgütlü olduğu işyerinde sendikayla olan görüşmelerde patron, ilk olarak alacakların ödeneceğini söylemiş. Sonra karar değiştirip “alacaklarınızı mahkeme yoluyla alabiliyorsanız alın” demiş.

İşçilerle direniş alanında yaptığımız görüşmede, fabrikanın üç ay öncesine kadar sürekli üretimini artırdığını belirttiler. Siparişlerin yüksek bir tempoyla yetiştirilmeye çalışıldığını belirten işçiler, bu tempoya rağmen paralarının sürekli geç ödenmesinden şikayetçi olmuşlar. Bayramlarda bile mesai yaptıklarını söylüyorlar.
Şu an işçilerin büyük çoğunluğu sabah sekizden akşam sekize kadar fabrikanın içinde kurdukları alanda direniyor. Akşam sekizden sonra da 40 kişilik bir ekip gece nöbet tutuyor.
İşçilerin ilk eylemi, fabrikanın önünden geçen E-5 otoyolunu kapatmak oldu. Başka bir gün, İstiklal Caddesi’ndeki Galatasaray Lisesi önünden yürüyüş yapmak isteyen işçilere polis izin vermedi. Ayrıca Gebze ve Çayırova içinde de çeşitli yürüyüşler gerçekleştirdiler.

İşçiler aralarında “İşyeri Direniş Komitesi” oluşturmuşlar.
Direnişin ilk gününden bu yana çeşitli fabrikalardan (Kroman Çelik, Makine Takım, Bedesan vd.), çeşitli sivil toplum örgütlerinden (Türkiye Barolar Birliği, çevre belediyeler), çeşitli parti temsilcilerinden (Levent Tüzel, Hurşit Güneş) ve çeşitli sendikalardan (Türk-İş, Hak-İş şubeler) destek görmüşler.
İşçilere göre patronun amacı sendika varlığını sona erdirip ortalama 1.500 TL olan işçi maaşlarını asgari ücret seviyesine düşürmek. Fabrika patronu eski DYP milletvekili Sedat Aloğlu, Dünya gazetesine verdiği demeçte üretime devam etmek istediğini söylemiş. Bu demeç de işçilerin kaygılarını haklı çıkarıyor gibi görünüyor.
Sedat Aloğlu’nun iki önemli fabrikası daha bulunmakta. Biri Bursa’da Epengle Tekstil, diğeri Samsun’da Terme Metal.
Direnişlerini sendikanın verdiği 250 TL yardımla devam ettirmeye çalışan işçiler soruyor: “Her bayramda ya da tatilde yaptığımız mesailerin, yetiştirdiğimiz siparişlerin karşılığı bu muydu?”
İMD olarak Pazar günü daha toplu bir şekilde direnişteki işçilere desteğe gitmeyi planlıyoruz ve herkesi direnişçi Feniş işçilerine omuz vermeye çağırıyoruz.  

4 Eylül 2013 Çarşamba

TRT'de "İşimi Seviyorum" ve Savaşa Hazırlık



Geçen gün TRT’yi izlerken bir işçi olarak hükümetin politikalarından bir kez daha iğrendim. İzlediğim programın adı, “İşimi Seviyorum”. Amaç insanların işlerini sevmelerini sağlamak ve onları sermayeye daha verimli hale getirebilmek. Düşünüyorum da, bütün tv kanalları sabahtan akşama kadar çalışmanın propagandasını yapsalar kaç işçiye işlerini sevdirebilirler ki? Burada asıl amaç, hükümetin burjuvaziye "gül yüz"ünü bir kez daha gösterip "bak biz sizin yanındayız, çıkarlarımız ortak" vurgusu yapması. Sanki onlar çıkarlarının ortak olduğunu bilmiyormuş gibi.
Aslında AKP hükümetinin kartları bu kadar açık oynamasının sebebi bütün dünyanın, NATO’nun TC ile elbirliğiyle Suriye’ye yapacağı müdahaleyi konuşuyor olmasından başka bir şey değildir. Türkiye bu savaşta yer alacaksa hükümet, Türk burjuvazisi yanında olmadan bu savaşta yer alamayacağını çok iyi biliyor ve atılan adımları da buna göre atıyor. Bizler çoğu zaman gündelik hayatımızı mücadeleyle geçirmenin bir şeyleri değiştirmeye yaramayacağına inansak da, burjuvazi ve onların temsilcisi AKP onlar için ne kadar büyük bir tehlike olduğumuzu bildiklerinden gündelik hayatımızı sömürü düzenine ve çıkacak savaşa razı geleceğimiz şekilde şekillendirmeye çalışıyor.
Peki bizler, yani işçi sınıfı onlara karşı ne yapmalıyız?
Bundan 10 yıl önce bir Suriyeliye, Mısırlıya "10 yıl sonra ülkende bunlar olacak" deseydik belki de delirdiğimizi söylerdi, fakat gerçekleşti. Peki bundan 10 yıl sonra bu bombaların İstanbul’da. Ankara’da, İzmir’de patlamayacağının bir garantisi var mı? Tabii ki hayır! Peki, bizim tutumumuz ne olacak? Bizleri her gün sömüren, sömürdüğü yetmezmiş gibi medyasıyla, elindeki tüm araçlarla bizi halinden memnun köleler haline getirmeye çalışan bu hükümet bize savaşa girerken "haydi cepheye!" dediğinde bizler ne yapacağız? Elimize silah alıp "kendi" ülkemizi mi savunacağız, yoksa "Suriye’de, Mısır’da da bizler gibi sömürülen halk bizim kardeşimizdir,kardeşlerimize silah doğrultamayız, savaş istiyorsanız önden siz buyurun!" mu diyeceğiz hükümetimize?
Elbette sınıf dayanışmasını vurgulayacak ve dünyanın bütün işçileriyle aynı kaderi paylaştığımızı unutmayacağız ve savaşı dahi örgütlenmemize bir araç olarak kullanacağız. Bugünkü forumları olduğu gibi fabrikalarımızı da örgütlenme alanlarına çevireceğiz. Bugün koskocaman hükümetler bile tek başına bir şeyler yapamayacağının kanaatine varmış ve bütün planlarını kendi sermayelerini uluslararası alanda arttırma planları yaparken, biz işçiler neden birleşmiyoruz? Bizi birleştirecek olan ortak çıkarlarımız, silahımızsa sermayemiz değil, üretimden gelen gücümüzdür!
Artık evde ya da kahvede oturmaktan vazgeçelim. Bizler bütün gün makinaların başında ter akıtıp eve döndüğümüzde bize işimizi ne kadar çok sevmemiz gerektiğini anlatan programlar izlemeye devam ettikçe ömür boyu ancak karnımızı doyurmaya anca yetecek bir geleceğimiz olacak.
Sömürü düzenine son vermek ve dünyaya barış getirmek bizlerin, işçi sınıfının görevi!
Kartal’dan İMD’li bir fabrika işçisi