14 Eylül 2015 Pazartesi

Cizre Halkı Dimdik Ayakta

Barış Bloku ile bugün Galatasaray Lisesi önünde,  günlerdir savaş koşullarında yaşayan Cizre halkına, savaşa karşı barış isteyenler ile birlikte İstanbul’dan bir ses vermek için toplandık.

Yapılan basın açıklaması zaten bitmek üzereyken, sözde halkı korumakla görevli devletin polisi tomalarla, plastik mermilerle, gazlarla orada bulunan halka hiç bir uyarı yapmadan saldırdı. Binlerce insanın katıldığı, birçok milletvekilinin, siyasi parti genel başkanının, oda ve sendikaların temsilcilerinin bir araya geldiği Galatasaray Meydanı’nı savaş alanına çevirdi.

Dilini yasakladığın, şivesi ile dalga geçtiğin, kültürünü sürekli aşağıladığın, dilini bile bilmediğin insanlar barış istiyor diye onların ölmesini istiyorsan ve bunları yaparken kendine devlet diyorsan, yanılıyorsun…

Bu Devlet Bize Ne Yapmadı ki?

Geçen günlerde Özel Harekat Timi komutanı, Yüksekova’da bir şantiyede çalışan 52 işçiyi, elleri arkadan bağlı yüzükoyun yere yatırmış bağırıyor: “Ne yaptı lan bu Devlet! Kim ki vatan hainliği yapıyor karşılığını görecek. Türk’ün gücünü göreceksiniz!”

Soru güzel. Cevabını da kendi içinde taşıyor. Bu Devlet ne mi yaptı?

Türk ulus devletinin 100 yıldır değişmeyen zihniyet ve suç tarihi ancak bu kadar iyi özetlenebilir. 1915’te, bir milyondan fazla Ermeni’yi topraklarından süren, tehcirlerle, soykırımla, varlıklarına topraklarına el koymayla azınlıkların tümüne "Türk’ün gücünü" gösteren devlet... 1938’de Dersim’de kadın, çocuk demeden kurşunlayan, dipçikleyen, sığındıkları mağaralarda boğan, Munzur’u kan rengi akıtan devlet… "Biz de varız, eşit yurttaşlık haklarımızı istiyoruz" dediklerinde her daim "şerefsiz, vatan haini" ilan edilen kürtleri asimile edemediğinde yok etmeyi yeğleyen devlet… Alevileri, Aleviliklerini saklamak zorunda bırakmış olan, inançlarını kültürlerini yok sayan devlet… Kobane’yi yeniden inşa edip, dünyayı güzelleştirmek isteyen insanları katleden gene bu Devlet...

Aslında bir zihniyetten söz ediyoruz: Türk ulus devletinin bugüne kadar değişmeden süren özünden… TC devleti hamamının eski tellaklarının emekli olması, iktidardan uzaklaşması bir şey fark ettirmiyor, yeni tellaklar (şimdilerde AKP) devletleştikleri oranda geleneğe sahip çıkıp zihniyetin uygulamalarını misliyle sürdürüyorlar.

Şimdi de bu zihniyet, bir halkı kullandığı oy yüzünden eve hapsederek, açlığa ve susuzluğa terk etti. Cizre’de halkı dokuz gün boyunca sokağa çıkarmadı. Bir ana çocuğunun cesedi kokmasın diye buzdolabında sakladı. Yaşlıları öldürdü, kadınları, çocukları öldürdü. Keskin nişancılar sokaklarda insan avladı. Cizre halkı bütün bunlara rağmen dimdik ayakta. Cizre’nin bu direncinden korkanlar bugün İstanbul’da Cizre için buluşan barış isteyen halka saldırdı.

Bu saldırının, bu savaşın AKP'yi tek başına iktidarda tutma, kendisine başkanlığın yolunu açma ve tabii ki bu sayede yolsuzluk dosyaları ile MİT tırlarının hesabının sorulmasını engelleme savaşı olduğunu unutmayalım.

Bu savaşın Erdoğan'ın savaşı olduğu bir gerçek. Erdoğan’ın anayasayı çiğneyerek seçim mitinglerinin birinde söylediği; "400 milletvekilini verin, bu iş huzur içinde çözülsün" sözlerini hiçbir zaman unutmayalım. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da gerçeği açıkça itiraf edenlerden oldu: "Selahattin Demirtaş'ın 'Seni başkan yaptırmayacağız!' sözleri gerilimi başlattı. AK Parti varsa çözüm süreci var. Ama sen AK Parti’yi de devireceksin, sonra diyeceksin ki AK Parti gel yap. HDP oyun, adeta kumar oynadı. Barajı geçmek için kirli bir işbirliğine girdi ve süreci feda etti." Bugün yaşanan ölümlerin sebebi bu sözleri söyleyenlerdir.


Erdoğan’ın, sermayenin bu savaşına karşı, her zamankinden daha çok işçi sınıfının kardeşliğine ihtiyacımız var. Zira tüm işçi ve emekçilere düşman olan Erdoğan ve AKP iktidarı başka türlü gitmeyecek. Bütün yaşananlara rağmen, biz devrimciler barış taleplerimizi sabırla her yerde haykırmaya devam edeceğiz.

İstanbul'dan İMD'li Bir Üniversite Öğrencisi

Hindistan’da 150 Milyon İşçi Grevde!



Hindistan belki de dünyanın en büyük grevine tanıklık ediyor!

Uzun yıllardır İngiltere’nin sömürüsü olan ancak 1947’de bağımsızlığını kazanan ve en son 2013 verilerine göre ortalama 1,252 milyar nüfusa sahip olan ucuz işgücünün cenneti olarak kabul edilen Hindistan 2 Eylül’de belki de dünyanın en büyük grevine (150 milyon işçi) tanıklık etti.


Birbirinden farklı dinlerin ve uygarlıkların beşiği olarak kabul edilen bu büyük ülke şimdi kendi tarihine önemli bir sayfa daha ekliyor. Hükümetle sendikalar arasındaki görüşmelerin kesilmesi ve hükümetin iş kanununda yaptığı değişiklikler nedeniyle her sektörden milyonlarca işçinin katılımıyla dünyada geniş yankılar bulan bir grev gerçekleşti. Destekleyen sendikalar ülke başkanı olan Modi’nin 16 yıllık iktidarı boyunca işçi sınıfına gerekli önemi vermediğini, kapitalistlerin işçileri sömürdüğünü ve Modi’nin başkanlığının büyük bir hayal kırıklığı yarattığını belirttiler. 


Hükümetin iş kanununda yaptığı değişikliklere karşı çıktıklarını belirten sendikalar, hükümete 12 maddelik bir talep listesi sunduklarını ancak yapılan görüşmelerden hiçbir sonuca varılmamasının ülkedeki işçileri ayaklandırdığını ve grev kararı aldıklarını dile getirdiler.


Dünya üzerinde gün geçtikçe büyüyen grev dalgası bugün burjuvaziyi ve ona kucak açanları ciddi anlamda sarsıyor. Bu nedenle bir yandan şiddet yoluyla grevleri bastırmaya çalışıyor bir yandan da bu grevlerin daha fazla yayılmaması için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor. İşçilerin yarattığı ayaklanma dalgası bugün günümüzde her yerde derin sarsıntılara neden olurken bir yandan işçi sınıfının kendi gücünü görmesini de sağlamış oluyor. Ülkemizde ve dünyada yaşanan grevler her gün yeni bir bilinç sıçramasına yeni bir mücadeleye gebe olmaya devam ediyor. İşte tam da bu yüzden Hindistan’da yaşanan 150 milyonluk işçi grevi çok önemli bir yere oturuyor. Biz Marksistlerin görevi bu grevleri her yerde ve her zaman desteklemek, diğer işçilere dünyada olan grevleri anlatmak ve onlara asıl gücün kendilerinde olduğunu göstermektir.

Yaşasın Enternasyonal Dayanışma! Yaşasın Hindistan İşçi Grevi!


                                      İstanbul'dan İMD'li Bir Kadın İşçi