Barış
Bloku ile bugün Galatasaray Lisesi önünde,
günlerdir savaş koşullarında yaşayan Cizre halkına, savaşa karşı barış
isteyenler ile birlikte İstanbul’dan bir ses vermek için toplandık.
Yapılan
basın açıklaması zaten bitmek üzereyken, sözde halkı korumakla görevli devletin
polisi tomalarla, plastik mermilerle, gazlarla orada bulunan halka hiç bir
uyarı yapmadan saldırdı. Binlerce insanın katıldığı, birçok milletvekilinin,
siyasi parti genel başkanının, oda ve sendikaların temsilcilerinin bir araya
geldiği Galatasaray Meydanı’nı savaş alanına çevirdi.
Dilini
yasakladığın, şivesi ile dalga geçtiğin, kültürünü sürekli aşağıladığın, dilini
bile bilmediğin insanlar barış istiyor diye onların ölmesini istiyorsan ve
bunları yaparken kendine devlet diyorsan, yanılıyorsun…
Bu Devlet Bize Ne
Yapmadı ki?
Geçen
günlerde Özel Harekat Timi komutanı, Yüksekova’da bir şantiyede çalışan 52
işçiyi, elleri arkadan bağlı yüzükoyun yere yatırmış bağırıyor: “Ne yaptı lan
bu Devlet! Kim ki vatan hainliği yapıyor karşılığını görecek. Türk’ün gücünü
göreceksiniz!”
Soru
güzel. Cevabını da kendi içinde taşıyor. Bu Devlet ne mi yaptı?
Türk
ulus devletinin 100 yıldır değişmeyen zihniyet ve suç tarihi ancak bu kadar iyi
özetlenebilir. 1915’te, bir milyondan fazla Ermeni’yi topraklarından süren,
tehcirlerle, soykırımla, varlıklarına topraklarına el koymayla azınlıkların
tümüne "Türk’ün gücünü" gösteren devlet... 1938’de Dersim’de kadın, çocuk
demeden kurşunlayan, dipçikleyen, sığındıkları mağaralarda boğan, Munzur’u kan
rengi akıtan devlet… "Biz de varız, eşit yurttaşlık haklarımızı
istiyoruz" dediklerinde her daim "şerefsiz, vatan haini" ilan
edilen kürtleri asimile edemediğinde yok etmeyi yeğleyen devlet… Alevileri,
Aleviliklerini saklamak zorunda bırakmış olan, inançlarını kültürlerini yok
sayan devlet… Kobane’yi yeniden inşa edip, dünyayı güzelleştirmek isteyen
insanları katleden gene bu Devlet...
Aslında
bir zihniyetten söz ediyoruz: Türk ulus devletinin bugüne kadar değişmeden
süren özünden… TC devleti hamamının eski tellaklarının emekli olması,
iktidardan uzaklaşması bir şey fark ettirmiyor, yeni tellaklar (şimdilerde AKP)
devletleştikleri oranda geleneğe sahip çıkıp zihniyetin uygulamalarını misliyle
sürdürüyorlar.
Şimdi
de bu zihniyet, bir halkı kullandığı oy yüzünden eve hapsederek, açlığa ve
susuzluğa terk etti. Cizre’de halkı dokuz gün boyunca sokağa çıkarmadı. Bir ana
çocuğunun cesedi kokmasın diye buzdolabında sakladı. Yaşlıları öldürdü,
kadınları, çocukları öldürdü. Keskin nişancılar sokaklarda insan avladı. Cizre
halkı bütün bunlara rağmen dimdik ayakta. Cizre’nin bu direncinden korkanlar
bugün İstanbul’da Cizre için buluşan barış isteyen halka saldırdı.
Bu
saldırının, bu savaşın AKP'yi tek başına iktidarda tutma, kendisine başkanlığın
yolunu açma ve tabii ki bu sayede yolsuzluk dosyaları ile MİT tırlarının
hesabının sorulmasını engelleme savaşı olduğunu unutmayalım.
Bu
savaşın Erdoğan'ın savaşı olduğu bir gerçek. Erdoğan’ın anayasayı çiğneyerek
seçim mitinglerinin birinde söylediği; "400 milletvekilini verin, bu iş
huzur içinde çözülsün" sözlerini hiçbir zaman unutmayalım. Başbakan
Yardımcısı Yalçın Akdoğan da gerçeği açıkça itiraf edenlerden oldu:
"Selahattin Demirtaş'ın 'Seni başkan yaptırmayacağız!' sözleri gerilimi
başlattı. AK Parti varsa çözüm süreci var. Ama sen AK Parti’yi de devireceksin,
sonra diyeceksin ki AK Parti gel yap. HDP oyun, adeta kumar oynadı. Barajı
geçmek için kirli bir işbirliğine girdi ve süreci feda etti." Bugün
yaşanan ölümlerin sebebi bu sözleri söyleyenlerdir.
Erdoğan’ın,
sermayenin bu savaşına karşı, her zamankinden daha çok işçi sınıfının
kardeşliğine ihtiyacımız var. Zira tüm işçi ve emekçilere düşman olan Erdoğan
ve AKP iktidarı başka türlü gitmeyecek. Bütün yaşananlara rağmen, biz
devrimciler barış taleplerimizi sabırla her yerde haykırmaya devam edeceğiz.
İstanbul'dan İMD'li Bir Üniversite Öğrencisi