31 Aralık 2013 Salı

İyi ki Devrimci Mücadele Yolunda Örgütlüyüm!



Pazar günü çok güzel bir etkinlik gerçekleştirdik. Etkinliği sahiplendikçe, bu etkinlik için emek verdikçe heyecanım, kaygım arttıkça artmıştı. Herhalde hiçbir kişisel kaygı, örgütlü yaptığımız bir işin nasıl olacağına dair endişelerden daha stres verici olamaz. Amma velakin, iş bittiğinde, hem de başarıyla bittiğinde, bu gerçekle beraber, hiçbir kişisel mutluluğun kolektif mutluluktan daha kıymetli olamayacağını, hiçbir kişisel başarının örgütlü bir şekilde bir şey başarmış olmaktan daha büyük bir haz veremeyeceğini de anladım.



Bir yoksul çocuklara yardım derneği de bulabilirdim içinde mücadele etmek için. Veya bir çevre derneği ya da hayvan haklarıyla ilgili bir şeyler… Olmadı, kendi meslek odamda örgütlenmekle yetinebilirdim belki. Elbette samimiyetle, iyi niyetlerle verilen her mücadele değerlidir. Fakat ne yazık ki, bu şekilde, tüm toplumlara sirayet etmiş kapitalizm hastalığının semptomlarından bir tekini düzeltmekten bir adım öteye gidemeyecektim. Hastalık öylece kaldığı sürece de semptomlar tekrarlayıp duracaktı.  






Şimdi, hastalığın kendisini  nasıl yok edeceğimize dair önderlerimizden kalan bir planımız ve beraberinde kendi örgütlü gücümüz varken, bu işin içinde olduğum müddetçe kendimi  "iyi insan"  hissediyorum. Ve yapabileceğim –tabii yapabilseydim eğer– hiçbir kişisel sosyal yardım veya hekim olduğumda, ölmekten kurtarıp sürünmeye göndereceğim hiçbir hayat, kapitalist sisteme karşı örgütlü mücadelenin; insanı onurlu, cesur, kararlı, iradeli olmaya iten haklı mücadelemizin hissettirdiği kadar bana kendimi "iyi insan" hissettiremezdi.
Bir sürü güzel şey hissettiren, bir sürü deneyim kazandıran bu etkinliğimizde emeği geçen ve bir şekilde destekleyen herkese çok teşekkürler.    
İMD’li Bir Tıp Öğrencisi

30 Aralık 2013 Pazartesi

Hepiniz Hırsızsınız, Ama Bazılarınız Daha Hırsız! – Etkinlik Açılış Konuşması



İMD'nin dün gerçekleştirdiği dayanışma etkinliğindeki açılış konuşması:


Dostlar, yoldaşlar!
Hoşgeldiniz!
Farklı gibi duruyoruz… Burada toplanan bizlerin yaşları, meslekleri, mezhepleri, milletleri, inançları, vb. farklı farklı olabilir, ama bizi birleştiren çok önemli bir ortak payda var, o da emeğimizle yaşıyor olmamız, işçi olmamız.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, her şey konuşuluyor; herkesin bakış açısı, çıkarları dile getiriliyor, fakat toplumun en kalabalık kesimi olan biz işçilerin çıkarları ve hakları konuşulmuyor. Tersine, insanlar bu kimliklerini unutsunlar diye her türlü yol deneniyor. Bizi mavi yakalı, beyaz yakalı, öğretmen, mühendis, ev kadını, işsiz, Alevi-Sünni vb. diye bölüyor ve bizi birleştiren ortak paydayı unutturmak istiyorlar. Ve en acısı başarıyorlar da…

Zaten tam da başarılı oldukları için bugün birilerinin evinden kutu kutu paralar, kasalar, para sayma makineleri çıkarken, ülkenin yarısına yakını asgari ücretle geçinmek zorunda. Tam da en önemli kimliğimiz olan emeği unuttuğumuz ve her gün en az 8-9 saatimizi verdiğimiz, ömrümüzden çalan işyerlerimizde haklarımızın peşine düşmediğimiz için, bizi kölelerden ayıran, belki de elimizde kalmış tek güvencemiz olan kıdem tazminatımıza bile göz dikebiliyorlar!
Tam da emeğimizi, en değerli varlığımızı, işçi kimliğimizi unuttuğumuz için, evimizden kalkıp buraya gelmek için harcadığımız en az 5-10 TL’yi bile düşünmek zorunda kalıyoruz haklı olarak, ama yerel seçimlerde bunun hesabını sormak, "ulaşım neden parasız olmuyor?" demek aklımıza gelmiyor. Oy vereceğimiz kişileri, partileri buna göre belirlemiyoruz.
Tam da esas kimliğimizi unuttuğumuz için anayasada bile yazan çalışma saatleri kuralına (ki haftada 45 saattir) hiçbir işyerinde uyulmuyor. En vasıfsız işlerde çalışanlarından en "afili" mesleklere kadar 10 saat, 15 saat çalışmak bugün kanıksanmış durumda.  
Tam da bu nedenle iki lafından birinde dinden imandan bahsedenlerin, bu dünyayı değil hep öbür dünyayı düşündüğünü iddia edenlerin, tam da bu dünyada güç, mal mülk edinmek için birbirlerine girdiklerini, birbirlerine beddua ettiklerini görünce şaşırıyoruz. 11-12 yıldır ülkeyi yönetenler bize hep öbür dünyada cenneti vaat ederken, kendilerine öyle bir cennet kurdular, öyle bir servet biriktirdiler ki, bugün o paralar kasalara sığmıyor!
Kimimiz 13 yaşındaki Ahmet gibi üç kuruş harçlık çıkarmak için kafasını pres makinasına kurban verirken, kimimiz tam iki yıl önce bugün Uludere/Roboski’de işsizlikten ötürü ölümü göze alıp 34’ümüz birden katledilirken, bakan çocukları milyon dolarla oynuyorlar. Bunun hesabını sormayacak mıyız?
Buna karşın, sermaye medyası bize hep şunu tartışmayı salık veriyor: O paraları polis mi koydu, koymadı mı? Rüşvet aldı mı, almadı mı?
Biz diyoruz ki, tartışılması gereken sadece bu değil! Diyelim ki yolsuzluk yok (hem de dik âlâsı var!), kirli ilişkiler yok (hem de akladıkları kara paralar kadar çok). Peki, soruyoruz, başbakan,  bakanlar, parti genel başkanları, sermayedarlar, burjuvalar banka hesaplarınızda milyon dolarlar yok mu?
Burada ömrü boyunca çalışmış insanlar var, ama bir kıyıda birikmiş üç kuruşu yok. Nasıl oluyor da bizler tüm ay boyunca çalışıp ay sonunu nasıl getireceğimizi bilmezken, toplumun taş çatlasın yüzde birini-ikisini oluşturan bir azınlığın milyon dolarları var? Öyle bir başbakanımız var ki, hep mağdur, fakat dünyanın en zengin başbakanı! İşte onun sözleriyle söylersek, ulan hepiniz yediniz be, siz zenginler hepiniz yiyorsunuz, siz patronlar ve onların temsilcileri bizim emeğimizden çaldığınız için hepiniz hırsızsınız, hepiniz soyguncusunuz, ama bazılarınız daha hırsız, daha açgözlü, o ayrı!
Ve bizi mülksüzleştirdiğiniz için zenginsiniz. İşte gün gelecek bizleri mülksüzleştirenler mülksüzleştirilecek!
Bu pisliği örtmeyeceğiz, örtülmesine izin vermeyeceğiz. Hırsızlardan hesabı emekçiler soracak! İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

29 Aralık Etkinliğimize Dair

Kapitalizme ve patronlara  esir düştüğümüz şu insan düşmanı düzen içinde, İşçi Mücadele Derneği olarak dünyanın tüm kötülüklerine kafa tutarak emeği ile geçinenler biz emekçiler, 
''Ey kapitalist düzen senin sonunu getireceğiz''in  selamını gönderdik.



Etkinliğimiz kelimenin tam anlamıyla insana en yakışan içten samimi bir gülücük kadar iç ısıtıcıydı...
Etkinlik boyunca hiç kimse sıkılmadan heyecanla bir sonraki gösteriyi bekledi, sonuna geldiğimizde kimse kalkıp evine gitmenin telaşı içinde değildi.
Sonrasında kalabalık gruplar halinde yemek yedik, etkinlik hakkında değerlendirme yaptık, hızımızı alamayıp aynı semtte oturanlar gece 11'lere kadar konuşup gelecekle ilgili ne kadar umut dolu olduğumuzu anlattık.
Şehir dışından gelen arkadaşlarımız "keşke hep sizinle olsam" diye dileklerde bulundular.



Sabah iş yerine geldiğimde davet ettiğim arkadaşlar etrafındakilere heyecanla anlatıp "bir dahakine siz de gelin her şey görmeye değerdi" diyordu.
En önemlisi, bu etkinliği hazırlayanlara ve kendilerini davet edenlere teşekkür ediyor, arkadaşlarım, yoldaşlarımın, hepimizin emeğine sağlık.

İMD'li Bir Sağlık Emekçisi

24 Aralık 2013 Salı

YALANCILIĞA, HIRSIZLIĞA, İŞBİRLİKÇİLERE VE ŞOVENİSTLERE KARŞI “DİREN BURSA” YÜRÜYÜŞÜNDEYDİK



  Yürüyüş, Bursalıların yoğun ilgi ve katılımıyla Setbaşı kütüphanesinden saat 16.00’da başladı.
 “Hırsız var, hırsız var”, “hükümet istifa'' sloganları eşliğinde Heykel’deki Halkbank önüne gelindi. Halkbank önünde bir süre duran kitle ''işte burası hırsızlar yuvası'' sloganlarını atarak yürüyüşe devam etti.
Yürüyüşte hiçbir grubun flama ve bayraklarını almamasından dolayı yanımızda getirdiğimiz bayraklarımızı biz de açmadık. Yürüyüşe daha sonra TGB ve İşçi Partisi’nin bayrak ve flamalarıyla dâhil olmasıyla birlikte biz de İMD bayraklarımızı açtık.


TGB ve İP'lilerin yürüyüşü şovenist havaya sokmak için attıkları “ulusalcılık bayrağı yukarı, ne mutlu türküm diyene, Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarıyla tam kortejimizin arkasından yürüyüşe dahil oldu.
Biz de enternasyonalistler olarak ''ÖZGÜRLÜK SAVAŞAN İŞÇİLERLE GELECEK!”, “TAŞERON DEĞİL EMPERYALİST TÜRKİYE!”, “YAŞASIN MİLİTAN MÜCADELEMİZ!'' sloganlarımızı attık.
Onların  ''Mustafa Kemal’in askerleriyiz'' sloganına cevaben ''MUSTAFA SUPHİ’NİN YOLDAŞLARIYIZ!'' sloganımızı attık. 


Sloganlarımız, yürüyüşteki duruşumuz epeyce ilgi uyandırdı. Yürüyüşte radikal bir şovenist havanın esmesini kısmen de olsa engelledik. Yürüyüş komitesi bayraklarımızı kaldırmamızı istedi. Biz de TGB ve İP bayraklarını kaldırmadan,  bayraklarımızı indirmeyeceğimizi belirttik. Daha sonra faşistler bayrak ve flamalarını indirdi,  biz de kendi bayraklarımızı topladık.
Yürüyüş AKP il binasının önüne ayakkabı kutusu bırakılarak son buldu.
YAŞASIN MİLİTAN MÜCADELEMİZ.
Bursa’dan İMD’li bir kadın militan