16 Aralık 2013 Pazartesi

"Eğitim Zayiatı" Belgeseli Gösterimi ve Söyleşi



15 Aralık Pazar günü gerçekleştirdiğimiz etkinliğin konuğu “Eğitim Zayiatı” isimli belgeseli ile birlikte Anıl Çizmecioğlu’ydu.
Kendisi belgesele başlama sebebini şöyle anlatıyor: “Okuduğum bir haberde Ağrı Doğubayazıt'ta aynı köyden 4 askerin intihar ederek öldüğünü gördüm” ve “belgesel yapmayı düşündüm”.  Belgesel yaklaşık iki senede tamamlanmış bir multimedya belgeseli. Aslen Anıl Çizmecioğlu fotoğraf sanatçısıdır. Fakat “Böyle bir konunun sadece fotoğraf ile anlatılamayacağını düşündüm” diyerek kapsamlı bir multimedya belgesel işine girdiğini söylüyor.               
                                    
Son 22 yılda toplam 2 binin üzerinde asker intiharı olduğunu düşünürsek bu konunun ne kadar önemli bir konu olduğunu anlayabiliriz.
On ailenin acılarının anlatıldığı belgeselde askerlerin isimleri şöyle. Adil Şipal, Cemal Timur, Davut Yıldırım, Murat Oktay Can, Nesim Tarhan, Serhat Yıldız, Sevag Balıkçı, Taner Deş, Uğur Kantar, Volkan Kamalak. Ailelerin İkisi Türk, Bir Ermeni diğerleri ise Kürt ve Alevi ailelerden seçilmiş.  
Etkinlik günü erken gelen seyirci ile dayanışma içinde bulunduk. Salonun hazırlanması birkaç kişinin yapacağı bir iş olmasına rağmen, her gelen arkadaşın işin bir ucundan tutması çok güzel bir ortam olmasını sağladı. Gelirken yanında yiyecek getiren ve çayı demleyen arkadaşlar ise çalışan insanların en önemli yardımcısı oldu. Gezi'deki komün yaşamın devam ettiğinin en güzel örneği oradaydı. Bir belgesel izlerken bile yalnızca seyirci mi olmak istiyoruz? Yoksa olayın kendisi mi olmak istiyoruz? Tabii ki olayın kendisi olunca izlediğimiz ve yaptığımız işten zevk almaya başlıyoruz.
     
      
Daha sonra belgeseli izlemeye başladık. Belgeselde aileler acı haberi ya "intihar ettiği", ya "hastalandığı", ya da "şakalaşırken kaza sonucu" öldüğü şeklinde öğreniyor. Küçük örnekler vermek gerekirse,

 

Örneğin, er Uğur Kantar’ın Malatya’daki ailesine Uğur’un ateşli hastalık geçirdiği söylenmiş telefonda. Fakat sonradan olayın ateşli hastalık olmadığı, Uğur’un "disko"da (askeriyede disiplin koğuşunun kısaltılmış ismi) işkence gördüğü söylenmiş. Aç ve susuz bırakılan Uğur işkenceye dayanamamış ve kaldırıldığı GATA'da birkaç ay süren yaşam mücadelesinden sonra hayatını kaybetmiş. İlginç olan ise gardiyanların askerler içinde en vicdansızları seçilerek oluşturulması.
Aile, asker arkadaşları bize gardiyan seçiminin nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor. “Herkesi içtima alanında topladılar. Üst rütbeliler 'Annesini bile öldürebilecekler bir adım öne çıksın' diyerek üç gardiyan seçmişler ”
     
 

Diğer ilginç bir vakada ise Ermeni asıllı er Sevag Balıkçı’nın ailesi anlatıyordu. Oğullarının ırkçı bir saldırı sonucu öldürüldüğünü savunan anne ve baba, olayın 24 Nisan 2011 tarihinde gerçekleşmesinin bir tesadüf olmadığına inanıyorlardı. Çünkü 24 Nisan 1915 tarihte Ermeni soykırımının başladığı gün olarak anılır. Anne olayın "Sanki birileri o tarihte bir Ermeni asker öldürülecek emri verdi. Ve bu da Sevag’a denk geldi” diyerek duyduğu şüpheleri aktarıyordu.
               
  
Kürt asıllı olan Adil Şipal’ın ailesi ise çocuklarının Kürt kimliği yüzünden öldürüldüğünü düşünüyor. Olayı ilginç yapan çocuklarının işkence gördüğünün aileye telefonda anlatılmış olması. Bunun üzerine aile askeri makamlar ile görüşüp konunun çözülmesini talep etmiş. Oğulları ile görüştüklerinde işkencenin kesildiğini, fakat psikolojik baskının arttığını anlatmış. Daha sonraysa ölüm haberi gelmiş.
Tüm ailelerin ortak anlatmak istediği çocuklarının intihar ederek değil de, vurularak veya işkence sonucu öldürüldüğü. Otopsilerin bile gizli yapıldığını vurguluyorlar. Bir aile sırtından vurulan oğullarının nasıl intihar ettiğini soruyor. Diğer bir aile ise vücudunda iki kurşun olan birinin ikinci kurşunu nasıl sıktığını soruyor. Olayların sadece intihar olduğuna inanmıyorlar. Bu gibi davalara askeri mahkemeler baktığı için maalesef dava süreci takip edilemiyor. Bu yüzden çoğu dava Avrupa insan hakları mahkemesine götürülmüş.
 Aileler ise tıpkı Gezi sürecinde öldürülen aileler gibi dayanışma içinde. Birlikte eylemler düzenliyorlar ve seslerini duyurmaya çalışıyorlar sürekli.
Diğer bir açıdan bu olayların gerçekten intihar olduğunu düşünecek kadar saf olsak bile, buna neden olanın burjuva militarizm yapısı olduğu gerçek değil mi? Çünkü burjuva militarist hayatı dışında iken intiharı etmeyen insan neden askerde intihar eder? Psikolojisi bozulmuş olsa bile etkileyen etkenler neler? Neden Kürt ve Alevi aileleri en çok bu durumla karşılaşıyor?
Diğer ilginç bir durum ise, belgeseldeki askerlerin uzun dönem askerlik yapmış olmaları. Kısa dönem askerlerin üniversite mezunu olmaları onlara yapay sınıfsal bir statü kazandırıyor. Belgeseldeki çoğu aile toplumun emekçi kesiminden olmasından dolayı, askeriyenin içindeki hiyerarşik yapı, erlere bile sınıfsal kimliklerine göre davranıldığını gösteriyor.
Bunlar uzun bir belgeselden küçük notlar. İzlediğinizde çok duygulanacak, şaşıracak ve bazen de kendinizi o aileler yerine koyacaksınız. Anıl Çizmecioğlu belgeselin ritmini ve zamanlamalarını iyi ayarlamış. Sıkılmadan ve güzel fotoğraflarla süslediği belgeseli izlemenizi tavsiye ederiz. Böyle bir konuda çalışmaların yetersiz olması bir eksikliktir.
Belgeselin fragmanına şu adresten ulaşmak mümkün.,                       
Belgeselden sonra içilen kahveler ve tekrar salonun eski haline getirilmesi yine birlikte çalışmanın bir sonucuydu.

                                    
Emeği geçen tüm can dostlarımıza teşekkür ederiz. Başka etkinliklerde buluşmak üzere…     
İstanbul'dan bir devrimci mühendis

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder