15
Aralık Pazar günü gerçekleştirdiğimiz etkinliğin konuğu “Eğitim Zayiatı” isimli
belgeseli ile birlikte Anıl Çizmecioğlu’ydu.
Kendisi
belgesele başlama sebebini şöyle anlatıyor: “Okuduğum bir haberde Ağrı
Doğubayazıt'ta aynı köyden 4 askerin intihar ederek öldüğünü gördüm” ve
“belgesel yapmayı düşündüm”. Belgesel
yaklaşık iki senede tamamlanmış bir multimedya belgeseli. Aslen Anıl Çizmecioğlu
fotoğraf sanatçısıdır. Fakat “Böyle bir konunun sadece fotoğraf ile
anlatılamayacağını düşündüm” diyerek kapsamlı bir multimedya belgesel işine
girdiğini söylüyor.
Son
22 yılda toplam 2 binin üzerinde asker intiharı olduğunu düşünürsek bu konunun
ne kadar önemli bir konu olduğunu anlayabiliriz.
On
ailenin acılarının anlatıldığı belgeselde askerlerin isimleri şöyle. Adil Şipal, Cemal Timur, Davut Yıldırım, Murat Oktay
Can, Nesim Tarhan, Serhat
Yıldız, Sevag Balıkçı,
Taner Deş, Uğur Kantar,
Volkan Kamalak. Ailelerin İkisi Türk, Bir Ermeni diğerleri ise Kürt ve Alevi
ailelerden seçilmiş.
Etkinlik
günü erken gelen seyirci ile dayanışma içinde bulunduk. Salonun hazırlanması
birkaç kişinin yapacağı bir iş olmasına rağmen, her gelen arkadaşın işin bir
ucundan tutması çok güzel bir ortam olmasını sağladı. Gelirken yanında yiyecek
getiren ve çayı demleyen arkadaşlar ise çalışan insanların en önemli yardımcısı
oldu. Gezi'deki komün yaşamın devam ettiğinin en güzel örneği oradaydı. Bir belgesel izlerken bile yalnızca seyirci
mi olmak istiyoruz? Yoksa olayın kendisi mi olmak istiyoruz? Tabii ki olayın
kendisi olunca izlediğimiz ve yaptığımız işten zevk almaya başlıyoruz.
Daha
sonra belgeseli izlemeye başladık. Belgeselde aileler acı haberi ya "intihar
ettiği", ya "hastalandığı", ya da "şakalaşırken kaza sonucu"
öldüğü şeklinde öğreniyor. Küçük örnekler vermek gerekirse,
Örneğin,
er Uğur Kantar’ın Malatya’daki ailesine Uğur’un ateşli hastalık geçirdiği
söylenmiş telefonda. Fakat sonradan olayın ateşli hastalık olmadığı, Uğur’un "disko"da
(askeriyede disiplin koğuşunun kısaltılmış ismi) işkence gördüğü söylenmiş. Aç
ve susuz bırakılan Uğur işkenceye dayanamamış ve kaldırıldığı GATA'da birkaç ay
süren yaşam mücadelesinden sonra hayatını kaybetmiş. İlginç olan ise
gardiyanların askerler içinde en vicdansızları seçilerek oluşturulması.
Aile,
asker arkadaşları bize gardiyan seçiminin nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor. “Herkesi
içtima alanında topladılar. Üst rütbeliler 'Annesini bile öldürebilecekler bir
adım öne çıksın' diyerek üç gardiyan seçmişler ”
Diğer
ilginç bir vakada ise Ermeni asıllı er Sevag
Balıkçı’nın ailesi anlatıyordu. Oğullarının ırkçı bir saldırı sonucu
öldürüldüğünü savunan anne ve baba, olayın 24 Nisan 2011 tarihinde
gerçekleşmesinin bir tesadüf olmadığına inanıyorlardı. Çünkü 24 Nisan 1915
tarihte Ermeni soykırımının başladığı gün olarak anılır. Anne olayın "Sanki
birileri o tarihte bir Ermeni asker öldürülecek emri verdi. Ve bu da Sevag’a
denk geldi” diyerek duyduğu şüpheleri aktarıyordu.
Kürt asıllı olan Adil Şipal’ın ailesi ise
çocuklarının Kürt kimliği yüzünden öldürüldüğünü düşünüyor. Olayı ilginç yapan
çocuklarının işkence gördüğünün aileye telefonda anlatılmış olması. Bunun
üzerine aile askeri makamlar ile görüşüp konunun çözülmesini talep etmiş.
Oğulları ile görüştüklerinde işkencenin kesildiğini, fakat psikolojik baskının
arttığını anlatmış. Daha sonraysa ölüm haberi gelmiş.
Tüm ailelerin ortak anlatmak istediği çocuklarının
intihar ederek değil de, vurularak veya işkence sonucu öldürüldüğü. Otopsilerin
bile gizli yapıldığını vurguluyorlar. Bir aile sırtından vurulan oğullarının
nasıl intihar ettiğini soruyor. Diğer bir aile ise vücudunda iki kurşun olan
birinin ikinci kurşunu nasıl sıktığını soruyor. Olayların sadece intihar
olduğuna inanmıyorlar. Bu gibi davalara askeri mahkemeler baktığı için maalesef
dava süreci takip edilemiyor. Bu yüzden çoğu dava Avrupa insan hakları
mahkemesine götürülmüş.
Aileler ise
tıpkı Gezi sürecinde öldürülen aileler gibi dayanışma içinde. Birlikte eylemler
düzenliyorlar ve seslerini duyurmaya çalışıyorlar sürekli.
Diğer bir açıdan bu
olayların gerçekten intihar olduğunu düşünecek kadar saf olsak bile, buna neden
olanın burjuva militarizm yapısı olduğu gerçek değil mi? Çünkü burjuva militarist
hayatı dışında iken intiharı etmeyen insan neden askerde intihar eder?
Psikolojisi bozulmuş olsa bile etkileyen etkenler neler? Neden Kürt ve Alevi
aileleri en çok bu durumla karşılaşıyor?
Diğer ilginç bir durum ise, belgeseldeki askerlerin
uzun dönem askerlik yapmış olmaları. Kısa
dönem askerlerin üniversite mezunu olmaları onlara yapay sınıfsal bir statü
kazandırıyor. Belgeseldeki çoğu aile toplumun emekçi kesiminden olmasından
dolayı, askeriyenin içindeki hiyerarşik yapı, erlere bile sınıfsal kimliklerine
göre davranıldığını gösteriyor.
Bunlar uzun bir belgeselden küçük notlar. İzlediğinizde
çok duygulanacak, şaşıracak ve bazen de kendinizi o aileler yerine
koyacaksınız. Anıl Çizmecioğlu belgeselin ritmini ve zamanlamalarını iyi
ayarlamış. Sıkılmadan ve güzel fotoğraflarla süslediği belgeseli izlemenizi tavsiye
ederiz. Böyle bir konuda çalışmaların yetersiz olması bir eksikliktir.
Belgeselin fragmanına şu adresten ulaşmak mümkün.,
Belgeselden sonra içilen kahveler ve tekrar salonun
eski haline getirilmesi yine birlikte çalışmanın bir sonucuydu.
Emeği geçen tüm can dostlarımıza teşekkür ederiz.
Başka etkinliklerde buluşmak üzere…
İstanbul'dan
bir devrimci mühendis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder