AKP'nin
pislikleri bir bir etrafa saçılıyor. Kasalar, kutular, telefon görüşmeleri, daha dün "destan yazan"ların defterini dürmeler, "yedirmem" dediklerini bir kalemde harcamalar. AKP'nin ustalık dönemi dizginsiz bir yolsuzluk ve sefahat dönemi olduğundan, pisliklerin arkası gelecektir, ama o hâlâ 11 yıldır masallarla insanları
uyutabileceğini düşünüyor, bu yüzden AKP'ye Zaytung bile yetiyor! Sen Egemen Bağış olarak kayıplara karışıp özel kalem müdürüne
"Para sayma makinesini bakanın oğlunun evine polis koydu" dedirtirsen,
Zaytung da sana "Egemen Bağış'a ait olduğu iddia edilen gizli
görüntülerin, Garfield'ın daha önce yayınlanmamış bir bölümü olduğu ortaya
çıktı" der!
Zaytung
muhalefetini yapıyor, Gezi'de olduğu gibi sosyal medya yine karikatüristlere, meslekten "komik"lere rahmet okutuyor, ama maalesef "sol" diye birkaç ay sonra
bizden oy isteyecek partilerden ses seda yok. CHP "büyük düşün"düğü
için ABD elçisiyle görüşüyor, işi yukarıdan pişirmeye çalışıyor. Sonuçta, sermaye "muhafazakar-laik ben anlamam, bizim derdimiz işimiz yürüsün" diyor. Peki ya HDP?
Sırrı Süreyya Önder'in Gezi'nin
kazanıldığı ilk Pazar mitinginde kürsüden konuşturulmadığı için 31 Mayıs'tan
sonra Gezi'de olmadığı ne kadar inandırıcıydı? Şimdi, bu yolsuzluk olayında
HDP'nin pasif tutum almasını "vekiller açlık grevinde"ye dayandırması
da o kadar inandırıcı. Açlık grevi eyleminin şu an bir gerçekliği yok, HDP'li
vekiller ne kadar uğraşsalar (ve boş Meclis sıralarında çeşitli oyunlar
oynasalar) da, bu yoğun gündemde eylemleri kaybolmaya mahkûm. HDP bu eylemi ya
bırakmalı ya da sözde kalmayan bir "yolsuzluğa karşı mücadele"
kampanyasıyla birleştirmeli. İstanbul'da seçimi kazanmak isteyenin yapacağı
budur.
Gezi ayaklanması sonrası onca
tepkiden (ve ortalığa saçılan bu kadar "kutu"dan) sonra HDP ya da
BDP'nin çıkıp "bu yolsuzluk operasyonu çözüm sürecine darbedir, biz yokuz"
demesi beklenemez. Veya derlerse siyasi intihar olur. O yüzden rüşvet
skandalına karşı HDP'nin tavrını pasif mi yoksa aktif mi olduğuna göre
göreceğiz. Şimdilik pasif ve "İstanbul'u almak gibi bir derdim yok"
diyor. Bunun siyasi vebali büyük olur, ulaşmaya çalıştığı "Türk"
kitleye uzun süre ulaşamaz.
Öyle ya, seçim sathı mailindeyiz, vekilimiz
İstanbul adayı olmuş, ilk icraatı, birçoğu doğru ama eksik (ve kendi
yanlışlarına bakmayan) eleştirilerle CHP tabanındaki binlerce solcuyu küstürmek
oluyor. Sonra bu rüşvet skandalıyla tarihi bir fırsat doğuyor, muhalefeti CHP
yapıyorsa, mecliste ilk icraat Umut Oran'dan geliyorsa, o "eleştiri"
boştur. Önder'e yönelik olarak "Aday olup sol oyları bölme" söylemi ne
kadar yanlışsa, aday olup pasif kalmak, devrimci temelde bir sol muhalefet yaratma,
hattâ bugün artık çok daha gerçekliğe bürünmüş olan kazanma fırsatını kaçırmak
da öyledir.
Yapılması gereken bellidir: Hırsızı
dün dostu olan başka bir hırsızın eline bırakmamak için tüm ezilenler
olarak sokaklara çıkmalı, başta banka önlerinde kutu protestoları olmak üzere, "kutu"su
açılmış açılmamış tüm para babalarına karşı sürekli bir mücadeleye girişmeliyiz.
Madem "it iti ısırmaz, bunlar yarın yine barışırlar" lafı herkesin
ağzında, o halde biz onları ısıralım! Gezi'de salladık, şimdi yıkalım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder