19 Aralık 2013 Perşembe

Madem "Kutu" Açıldı, Hırsızı Hırsızın Eline Bırakmayalım!



AKP'nin pislikleri bir bir etrafa saçılıyor. Kasalar, kutular, telefon görüşmeleri, daha dün "destan yazan"ların defterini dürmeler, "yedirmem" dediklerini bir kalemde harcamalar. AKP'nin ustalık dönemi dizginsiz bir yolsuzluk ve sefahat dönemi olduğundan, pisliklerin arkası gelecektir, ama o hâlâ 11 yıldır masallarla insanları uyutabileceğini düşünüyor, bu yüzden AKP'ye Zaytung bile yetiyor! Sen Egemen Bağış olarak kayıplara karışıp özel kalem müdürüne "Para sayma makinesini bakanın oğlunun evine polis koydu" dedirtirsen, Zaytung da sana "Egemen Bağış'a ait olduğu iddia edilen gizli görüntülerin, Garfield'ın daha önce yayınlanmamış bir bölümü olduğu ortaya çıktı" der! 


Zaytung muhalefetini yapıyor, Gezi'de olduğu gibi sosyal medya yine karikatüristlere, meslekten "komik"lere rahmet okutuyor, ama maalesef "sol" diye birkaç ay sonra bizden oy isteyecek partilerden ses seda yok. CHP "büyük düşün"düğü için ABD elçisiyle görüşüyor, işi yukarıdan pişirmeye çalışıyor. Sonuçta, sermaye "muhafazakar-laik ben anlamam, bizim derdimiz işimiz yürüsün" diyor. Peki ya HDP?  
Sırrı Süreyya Önder'in Gezi'nin kazanıldığı ilk Pazar mitinginde kürsüden konuşturulmadığı için 31 Mayıs'tan sonra Gezi'de olmadığı ne kadar inandırıcıydı? Şimdi, bu yolsuzluk olayında HDP'nin pasif tutum almasını "vekiller açlık grevinde"ye dayandırması da o kadar inandırıcı. Açlık grevi eyleminin şu an bir gerçekliği yok, HDP'li vekiller ne kadar uğraşsalar (ve boş Meclis sıralarında çeşitli oyunlar oynasalar) da, bu yoğun gündemde eylemleri kaybolmaya mahkûm. HDP bu eylemi ya bırakmalı ya da sözde kalmayan bir "yolsuzluğa karşı mücadele" kampanyasıyla birleştirmeli. İstanbul'da seçimi kazanmak isteyenin yapacağı budur.
 

Gezi ayaklanması sonrası onca tepkiden (ve ortalığa saçılan bu kadar "kutu"dan) sonra HDP ya da BDP'nin çıkıp "bu yolsuzluk operasyonu çözüm sürecine darbedir, biz yokuz" demesi beklenemez. Veya derlerse siyasi intihar olur. O yüzden rüşvet skandalına karşı HDP'nin tavrını pasif mi yoksa aktif mi olduğuna göre göreceğiz. Şimdilik pasif ve "İstanbul'u almak gibi bir derdim yok" diyor. Bunun siyasi vebali büyük olur, ulaşmaya çalıştığı "Türk" kitleye uzun süre ulaşamaz.
Öyle ya, seçim sathı mailindeyiz, vekilimiz İstanbul adayı olmuş, ilk icraatı, birçoğu doğru ama eksik (ve kendi yanlışlarına bakmayan) eleştirilerle CHP tabanındaki binlerce solcuyu küstürmek oluyor. Sonra bu rüşvet skandalıyla tarihi bir fırsat doğuyor, muhalefeti CHP yapıyorsa, mecliste ilk icraat Umut Oran'dan geliyorsa, o "eleştiri" boştur. Önder'e yönelik olarak "Aday olup sol oyları bölme" söylemi ne kadar yanlışsa, aday olup pasif kalmak, devrimci temelde bir sol muhalefet yaratma, hattâ bugün artık çok daha gerçekliğe bürünmüş olan kazanma fırsatını kaçırmak da öyledir.
Yapılması gereken bellidir: Hırsızı dün dostu olan başka bir hırsızın eline bırakmamak için tüm ezilenler olarak sokaklara çıkmalı, başta banka önlerinde kutu protestoları olmak üzere, "kutu"su açılmış açılmamış tüm para babalarına karşı sürekli bir mücadeleye girişmeliyiz. Madem "it iti ısırmaz, bunlar yarın yine barışırlar" lafı herkesin ağzında, o halde biz onları ısıralım! Gezi'de salladık, şimdi yıkalım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder