Go Nedir?
Go 19x19 bir tahta
üzerinde 180 beyaz ve 181 siyah taşla oynanır. 19x19 bir tahta üzerindeki
çizgiler 361 adet kesişim noktalarına konarak oynanır. Taşların birbirinden
hiçbir üstünlük değerleri yoktur. Taşlar hareket etmez ve taşlar birbirlerine
bağlı iken bir güç elde ederler. (GO Kitabı, s. 29,
Richard Bozulich)
Ucu bucağı görünmeyen o simsiyah boşlukta
varlığında hayat taşıyan iki gezegen daha var, Dünya’dan başka. Boşlukta asılı
duran geometrik iki şekil, muhtemelen evrende kare olarak var olan cisimler de
bunlardan ibaret. İkisinin de içinde daha küçük kareler var, hayatlar birinde
karelerin içine yerleşmiş; diğerindeki hayatlar daha protest, karelerin kesişim
noktasında yaşıyorlar. Canlılığın bu gezegenlerdeki tezahürünün ismi: Taş.
İlk gezegende, yani Satranç’ta yaşam daha karmaşık;
Taşlar arasında tuhaf farklılıklar var: Kimisi L çizerek ilerliyor hayat
yolunda, kimisi düz gittiği sürece istediği kadar gidebiliyor, kimisi bunu yönü
çaprazken yapabiliyor. Hepsinin üstü bir de Vezir var, çapraz da gidiyor, düz
de gidiyor. Bir de o üst düzey Taşların yükünü de sırtlanan alt tabaka var:
Piyonlar. Sayıları en fazla, ironik bir şekilde kıymeti en az olanlar ve
hayatları en fazla tehdit altında olanlar. Kimi Piyon durumunu kabullenmiyor ve
hayat şartlarından kurtulmaya çalışıyor. Tek başına kurtuluş yolu var gibi
görünüyor: Piyonlar vezir olabiliyor! Piyon, önce ruhunu Satranç’ın bütün
acılarına gözünü kapamasını sağlayacak bir bencillikle eğitiyor; ardından öteki
piyonların, atların, fillerin ölümünü görmezden gelerek gezegenin diğer kutbuna
ulaşıyor, böylece Piyon artık bir Vezir! Zincirlerinden kurtulduğunu sanırken
onlara daha fazla dolanıyor aslında, bütün hayatını, kendi güvenli köşesinden
mecbur kalmadıkça kımıldamayan bir Şah’ı korumak için inanılmaz tehlikeler
içinde geçirecek. Şimdi bir Piyon’dan tek farkı artık Şah’ı daha iyi
koruyabilecek olması.
4000 yıllık Go gezegenindeyse oldukça zarif bir
hayat mücadelesi sürüyor. Öyle ki renklerinden başka hiçbir farkları olmayan
siyah ve beyaz taşların dansı diye söylenegelir. Bu topraklardaki Taşların var
olma mücadelesinde geliştirdikleri teknik çok ilginç. Bir Taş’ın yanına bir
tane daha konduğunda Taşların nefes boruları artıyor. Haliyle var olmak için
bir arada olmak zorundalar; kişisel kurtuluş peşinde koşma şansları yok. Taşlar
grup oluşturdukları oranda güç kazanıyorlar. Grubu tehdit eden bir durum varsa
eğer, topluca çok daha güçlü bir şekilde karşı koyabiliyorlar bu tehdide.
Dünya’da çalışan ve sonra daha fazla çalışan ve
dönüp baktığında çalıştıklarının kime gittiğini anlamayan İnsan Topluluğu
olarak yaşamımız Satranç’taki yaşama pek bir benziyor ve Go’daki Taşlardan
öğrenecek epey bir şeyimiz var. Ya Go’yu Dünya’ya getirmeli, ya Dünya’yı Go’ya
götürmeli.
Dünya’dan bir İnsan şöyle dizeler yazmış:
İyi insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
iyilik beklenmesin!
Özgür insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
kavuşsun özgürlüğe herkes,
özgürlük sevgisi geçersiz olsun! (Dizeler
Bertold Brecht’ın Sezuan’ın İyi İnsanı
oyunundan.)
Öyle bir yere götürelim ki Dünya’yı, gezegenin
gülen yüzüne tek başına ulaşmanın değil, hep beraber gezegenin tamamını güldürmeye
çalışmanın önemli olduğunu vurgulamak için böyle dolaylı yazılar yazılması
gerekmesin.
[4000 sene önce Çin’de
ortaya çıkan bu keyifli mücadeleyi, 4000 sene sonra bizlerin mücadelesiyle bağdaştıran
bu yazı, bir okul dergisinde yayınlanmak üzere yazılmıştı. Ancak taşıdığı
mücadele imasından dolayı, editör arkadaşımız tarafından dergiye kabul
edilmedi.]
İMD’li GO Oyuncuları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder