12 Şubat 2013 Salı

İki Mücadele Sanatı: GO ve Satranç


Go Nedir?
Go 19x19 bir tahta üzerinde 180 beyaz ve 181 siyah taşla oynanır. 19x19 bir tahta üzerindeki çizgiler 361 adet kesişim noktalarına konarak oynanır. Taşların birbirinden hiçbir üstünlük değerleri yoktur. Taşlar hareket etmez ve taşlar birbirlerine bağlı iken bir güç elde ederler. (GO Kitabı, s. 29, Richard Bozulich)


Ucu bucağı görünmeyen o simsiyah boşlukta varlığında hayat taşıyan iki gezegen daha var, Dünya’dan başka. Boşlukta asılı duran geometrik iki şekil, muhtemelen evrende kare olarak var olan cisimler de bunlardan ibaret. İkisinin de içinde daha küçük kareler var, hayatlar birinde karelerin içine yerleşmiş; diğerindeki hayatlar daha protest, karelerin kesişim noktasında yaşıyorlar. Canlılığın bu gezegenlerdeki tezahürünün ismi: Taş.
İlk gezegende, yani Satranç’ta yaşam daha karmaşık; Taşlar arasında tuhaf farklılıklar var: Kimisi L çizerek ilerliyor hayat yolunda, kimisi düz gittiği sürece istediği kadar gidebiliyor, kimisi bunu yönü çaprazken yapabiliyor. Hepsinin üstü bir de Vezir var, çapraz da gidiyor, düz de gidiyor. Bir de o üst düzey Taşların yükünü de sırtlanan alt tabaka var: Piyonlar. Sayıları en fazla, ironik bir şekilde kıymeti en az olanlar ve hayatları en fazla tehdit altında olanlar. Kimi Piyon durumunu kabullenmiyor ve hayat şartlarından kurtulmaya çalışıyor. Tek başına kurtuluş yolu var gibi görünüyor: Piyonlar vezir olabiliyor! Piyon, önce ruhunu Satranç’ın bütün acılarına gözünü kapamasını sağlayacak bir bencillikle eğitiyor; ardından öteki piyonların, atların, fillerin ölümünü görmezden gelerek gezegenin diğer kutbuna ulaşıyor, böylece Piyon artık bir Vezir! Zincirlerinden kurtulduğunu sanırken onlara daha fazla dolanıyor aslında, bütün hayatını, kendi güvenli köşesinden mecbur kalmadıkça kımıldamayan bir Şah’ı korumak için inanılmaz tehlikeler içinde geçirecek. Şimdi bir Piyon’dan tek farkı artık Şah’ı daha iyi koruyabilecek olması.
4000 yıllık Go gezegenindeyse oldukça zarif bir hayat mücadelesi sürüyor. Öyle ki renklerinden başka hiçbir farkları olmayan siyah ve beyaz taşların dansı diye söylenegelir. Bu topraklardaki Taşların var olma mücadelesinde geliştirdikleri teknik çok ilginç. Bir Taş’ın yanına bir tane daha konduğunda Taşların nefes boruları artıyor. Haliyle var olmak için bir arada olmak zorundalar; kişisel kurtuluş peşinde koşma şansları yok. Taşlar grup oluşturdukları oranda güç kazanıyorlar. Grubu tehdit eden bir durum varsa eğer, topluca çok daha güçlü bir şekilde karşı koyabiliyorlar bu tehdide.
Dünya’da çalışan ve sonra daha fazla çalışan ve dönüp baktığında çalıştıklarının kime gittiğini anlamayan İnsan Topluluğu olarak yaşamımız Satranç’taki yaşama pek bir benziyor ve Go’daki Taşlardan öğrenecek epey bir şeyimiz var. Ya Go’yu Dünya’ya getirmeli, ya Dünya’yı Go’ya götürmeli. 
Dünya’dan bir İnsan şöyle dizeler yazmış:

İyi insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
iyilik beklenmesin!
Özgür insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
kavuşsun özgürlüğe herkes,
özgürlük sevgisi geçersiz olsun! (Dizeler Bertold Brecht’ın Sezuan’ın İyi İnsanı oyunundan.)

Öyle bir yere götürelim ki Dünya’yı, gezegenin gülen yüzüne tek başına ulaşmanın değil, hep beraber gezegenin tamamını güldürmeye çalışmanın önemli olduğunu vurgulamak için böyle dolaylı yazılar yazılması gerekmesin.

[4000 sene önce Çin’de ortaya çıkan bu keyifli mücadeleyi, 4000 sene sonra bizlerin mücadelesiyle bağdaştıran bu yazı, bir okul dergisinde yayınlanmak üzere yazılmıştı. Ancak taşıdığı mücadele imasından dolayı, editör arkadaşımız tarafından dergiye kabul edilmedi.]
İMD’li GO Oyuncuları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder