“Bizden
bir şey olmaz, insanlar çok duyarsız, bu düzen değişmez, bu gençliğin kendine
hayrı yok ki?”
31 Mayıs
akşamına kadar çevremizdeki insanların ezici bir çoğunluğu, (hattâ belki biz de!)
bu cümleleri ne kadar sık kuruyordu! Oysa Gezi Ayaklanması’ndan sonra bu
cümleler neredeyse pek kurulmaz oldu, çünkü sokağa çıktığımızda ülkenin
gündemini değiştirebileceğimizi, en küçük demokratik hakkımızı bile elimizden
alan, hayatımızın her alanına müdahale eden AKP hükümetinin kurduğu polis
diktatörlüğüne karşı mücadele verebileceğimizi gördük.
Gezi’nin bir
TEKEL’e dönüşmesinden korkan, diktatör başbakan değil miydi?
İşte şimdi
patronlara ve onların hükümetine korku salan mücadele bayrağımızı yükseltmenin
zamanıdır!
Bu daha
başlangıç mücadeleye devam! Hep bunu haykırdık. Şimdi de 1 Mayıs’ta haykırmanın zamanıdır!
Ülke
tarihinin en şaibeli seçiminde yapılan sahtekârlıkların, Gezi Direnişi’nde
katledilen canlarımızın, iş cinayetlerinin ve çalınan haklarımızın hesabını
sormak, direnen Greif işçilerinin sesine ses katmak, barışın AKP
diktatörlüğüyle gelemeyeceğini vurgulamak için mücadele günümüz 1 Mayıs’ta omuz omuza alanlarda olalım.
Bu yıl sen de 1 Mayıs alanında olmalısın:
Çünkü 2013
yılında 1.235 işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi. 2014 yılının ilk üç ayında
bu sayı 276 daha arttı. Nisan ayının başında bizim yararımıza yapıldığı iddia
edilen 3. Köprü inşaatında 3 işçi öldürüldü. Yukarıdaki veriler sadece
kayıtlara geçenler; güvencesiz çalışmanın bu kadar yaygınlaştığı düşünüldüğünde
kayıtlara geçmeyen kim bilir kaç kardeşimiz var. Yaşamak için işgücümüzü
satmaktan başka seçeneğimiz olmayan bu dünyada hayatta kalabilmek için
gittiğimiz işlerimizden tabutlarımız çıkıyor. Bu düzeni değiştirecek sınıf işçi
sınıfıdır, ama ne yazık ki sınıfımızın siyaseti çeşitli nedenlerle senelerdir
gölgelenmiş durumda. Bu yüzden, bu 1 Mayıs daha da önemli.
Gezi’de
binlerce işçi vardık, ama sınıfsal kimliğimizle orada değildik. İşçi
kimliğimizi, sınıf kimliğimizi haykırmak, ön plana çıkarmamız gerekiyor.
Barıştan söz
ediyorlar...
“Barış”, “sandık” deyip sandıkta
tecelli eden iradeyi yok sayan, bir yerel seçim sonucuna bile katlanamayan, bir
oylamayı 15 defa saydıran bir hükümetin hiçbir yasal zemine oturtmadığı “barış
müzakeresi” bu topraklardaki emekçi halklara nasıl bir barış getirebilir?
Kuşkusuz bu topraklara barış ancak
sokaktaki mücadeleyle gelecek. Bizim dâhil olmadığımız, bir diktatörle kapalı
kapılar ardında kotarılacak bir “barış”tan kimseye hayır gelmez!
Tayyip diktatörlüğü, yanı
başımızdaki Suriye halkını sarin gazıyla katlediyor. Türkiye'de bugün neredeyse
1 milyona yakın Suriyeli kardeşimiz göç etmeye zorlanmış durumdayken; ucuz,
şovenist “AKP'nin uşağı” yaftalamasıyla dışlamak yerine, burjuvaziye karşı
verdiğimiz mücadelede onları da saflarımıza çekerek, gerçek enternasyonalizmin
ne olduğunu göstermeliyiz.
İşte tüm
bunları haykırmak için 1 Mayıs'ta sokakta olmalıyız.
Yaşasın işçi
sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü!
Sınıfların,
sömürünün, ayrımcılığın olmadığı bir dünya için 1 Mayıs’ta alanlara!
İMD
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder