Kredi kartları ve ihtiyaç kredileri bankacılık sisteminin
temel taşı haline dönüştü. Özellikle son 15 yılda, kredi kartı kullanıcıları
çığ gibi büyüdü. Kredi kartı artık, kimlik kartı gibi her TC vatandaşının
cüzdanında bulunan bir duruma geldi. Bunun sonucu olarak, kredi kartı
mağdurları da çığ gibi büyümeye devam ediyor.
Kredi kartı borçları yüzünden intihar, boşanma vb. durumlar gündelik hayatın sıradanlaşmış olguları haline geldi. İki buçuk milyondan
fazla insan kredi kartları yüzünden yasal takibe alınmış durumda. Peki, kredi
kartlarının bu düzeyde yaygınlaşması nasıl açıklanabilir?
Yükselen enflasyon
oranları karşısında, işçi sınıfının aldığı reel ücretin erimesiyle birlikte, alım
gücü düşmektedir. İşçi sınıfının aldığı ücretin, en temel ihtiyaçlarını
karşılamaya dahi yetmemesi, modern yasal tefeciler olan bankalara yeni bir
sömürü alanı açtı. Kredi kartları ile işçi sınıfı en temel ihtiyaçlarını
karşılamak için borçlanmaktadır. Yeni işçi sınıfının aile bütçesi, borçlar
üzerinden dönen bir bütçeye dönüşmüştür. 2 ay üst üste kredi kartı borcunu
ödeyemeyen bir işçi, bankaların acımasız tefeci faizlerine maruz kalmaktadır.
Bir karttan para çekip, diğer karta para yatırmak üzerine dönen bir havuz
problemi işçi sınıfının hayatından eksik olmamaktadır.
Bunların dışında ihtiyaç kredileri de yaygınlaşmaktadır.
Barınma ihtiyacını kökten çözmek isteyen bir işçi, kendi maaşı ile konut
alabilecek bir paraya sahip olamıyor. Bunun yerine konut kredisine başvurmak
zorunda kalmaktadır. Krediyi ödeyebilmek için hayatının en az 10 yılını ipotek
altına alıp, ölesiye çalışmak seçeneği sistem tarafından dikte edilmektedir. Bu
durum işçinin iş hayatına, iş yerindeki tüm haksızlıklara boyun eğmek, kendi
hakkını aramaktan geri durmak olarak yansımaktadır. Eğer işten atılırsa, 2 ay
kredi borcunu ödeyemezse, bankaların acımasız tefeci faizi altında bir yıkım
onu beklemektedir.
Türkiye'de bankacılık sisteminde, maddi sömürünün
yanında, manevi sömürü de vardır. Bunun adı da "İslami bankacılık"tır. İnsanların
dini duygularından faydalanarak, "İslam'da faiz haram kılınmıştır"
denilerek faizin adını kâr payı olarak değiştirmişlerdir. Sahtekâr yeşil
sermayenin, diğer yasal tefecilerden tek farkı, yaptıkları tefeciliği dini
argümanlarla örtme hamleleridir. Bu tutumları onların hem maddi, hem de manevi
sömürüyü gerçekleştirmelerini sağlamaktadır.
70'li yıllarla birlikte dünyada neo-liberal saldırılar,
istikrarlı şekilde zaferler kazandıkça, işçi sınıfının hayatında katlanılmaz
ekonomik yıkımlar getirdi. İşçi sınıfı, kredi kartları, ihtiyaç kredileri ile
değil, insanca yaşanacak bir gelirle ve iş garantisine kavuşarak, bankaların
kan emici faizlerine mahkûm olmadan geçimini sağlayabilir. Bu durum ancak işçi
sınıfının, örgütlü, militan mücadelesi ile kazanılabilir.
Bankalar sermaye devletinin yasal tefecileridir. Tüm özel
bankalar tek bir merkez bankası altında toplanıp, işçi denetiminde
kamulaştırılmalıdır.
İşçi sınıfının temel ihtiyaçları için kullandığı kredi
kartı borçları silinmelidir.
Bursa'dan İMD'li Bir İşçi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder