İMD İşçi Komitesi’nin örgütlediği, ilk oturumu 19 Mart Salı akşamı yapılan
İMD İşçi Hakları Atölyesi’nin 2. oturumu dün (2 Nisan Salı) gerçekleştirildi.
Birleşik Metal-İş TİS Uzmanı İrfan Kaygısız ve DİSK Araştırma Uzmanı Serkan
Öngel’in sunumlarıyla, işçi sınıfı olarak sahip olduğumuz veya olamadığımız
haklarımızı öğrenmek, bu haklar için nasıl mücadele etmemiz gerektiğini
tartışmak ve bunu sınıfımızın diğer kesimlerine nasıl taşıyabileceğimizi
konuşmak için 15 günde bir gerçekleştirdiğimiz atölyemiz, sınıf bilincimizi
ilerletmek adına son derece eğitici bir görev görüyor.
Atölyemizin 2. oturumunun konusu, “Metal Sektörü ve Yaklaşan TİS
Süreci” idi.
“Neden metal sektörü?” sorusuyla başladı atölye. Sanırım yanıtlanması
gereken en önemli sorulardan biri buydu. Sunumdan elde ettiğimiz bilgiler
çerçevesinde bu soruya yanıt vermek daha da açıklayıcı olacaktır.
Metal sektörü Türkiye ekonomisinin lokomotifidir. Bugün Türkiye’de metal
sektöründe çalışan işçi sayısı yaklaşık 1 milyon 400 bindir (kayıtlı olan). Bu
işçilerden de yaklaşık 206 bini sendikalıdır. Bu oran tüm sektörlerdeki
sendikalı işçi sayısının beşte birine tekabül eder. Diğer bir ifadeyle,
Türkiye’de sendikalı olan her 5 işçiden 1’i metal sektöründe çalışmaktadır.
Dahası var. Türkiye’deki en büyük ilk 10 şirketin 7’si, ilk 50 şirketin de
27’si metal sektöründe yer almaktadır. Yine Türkiye’nin en büyük,
gelişkin patron sendikası TİSK’e (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu)
bağlı olan MESS’tir (Metal Sanayicileri Sendikası). Turgut Özal’ın da 12 Eylül
darbesi öncesinde MESS’in başındaki isimlerden biri olduğunu unutmamak gerekir.
Bu istatistiki bilgiler ışığında baktığımızda metal sektörünün Türkiye
burjuvazisi ve bu sektörde başlayacak olan bir mücadelenin de Türkiye işçi
sınıfı açısından ne kadar önemli olduğunu görmemek mümkün değil.
Metal sektörü üzerine konuşmanın bugün ayrıca önemli olduğunu belirtmek
gerekiyor. Bugün bu sektörde kabaca 100-120 bin işçi Toplu İş Sözleşmesi
sürecindedir. Geriye dönüp iki sene öncesine baktığımızda (bkz. Metal Sektöründe Grev Sesleri ve Metalde Grev Coşkusu), metal sektöründeki
grev sürecini hatırlarız. MESS’in 2 yıl önceki grup sözleşmesinde % 5’lik zam
önerisini kabul etmeyen Birleşik Metal-İş 21 işyerinde grev kararı almış ve
birkaç işyerinde grev başlamıştı. Grev korkusuyla hemen masaya oturmak zorunda
kalan MESS % 9’luk bir zam oranını kabul etmişti. Bu süreç mücadeleden değil,
patrondan yana olan Türk Metal’in örgütlü olduğu bazı işyerlerini Birleşik
Metal-İş’e kaptırmasıyla sonuçlanmıştı aynı zamanda (Bosch, Cengiz Makina).
Bunların dışında da Türk Metal’in örgütlü olduğu bazı işyerlerinde tepkiler
ortaya çıkmıştı. Bu tepkiler yakın zamanda Renault ve Arçelik gibi büyük
firmalarda iş durdurmaya kadar gitti.
MESS’in bu seneki grup sözleşmesi için zam önerisi ise % 4,6 oldu. Bu oran iki
yıl önceki orandan da düşük olması bakımından şaşırtıcı olabilir. Bu durum bazı
soruları da beraberinde getiriyor: “İki yıl önce grev tehdidiyle karşı karşıya
olan patronlar bu sene nasıl olur da iki yıl öncekine oranla daha düşük bir zam
teklifi ile geliyor? Bu durum metal işçilerini mücadeleye iter mi? Sendikaların
tavrı ne olur?” Bu soruların cevabını elbette ki önümüzdeki süreç bizlere
gösterecektir, belki önceki süreç cevaba dair bir ipucu olabilir. Ancak sınıf mücadelesi açısından daha hareketli bir döneme
girmiş olduğumuzu görmeliyiz. Bu dönem yalnızca metal sektöründe değil, diğer birçok sektörde de TİS süreciyle karşı karşıya olduğumuz bir
dönemdir. Bilindiği üzere sendikalar yasasında yapılan değişiklikler nedeniyle
bakanlık sendikalaşan işyerlerindeki yetki başvurularını bekletmişti. Bugün
itibariyle yaklaşık 500 bin işçinin TİS sürecinde olduğunu belirtelim. Peki, bu
durum bizler açısından ne ifade ediyor?
Avrupa’da birçok ekonominin çökmesine zemin hazırlayan 2008 krizinin
Türkiye’yi teğet geçmediğini söylemek durumundayız. “Ekonomimiz % 10’un
üzerinde büyüme gösteriyor” lafları artık duyulmuyor. Neden mi? 2012 yılında
açıklanan verilere göre ekonomik büyüme oranının % 2 civarında olduğunu, yani Türkiye ekonomisinin de bu krizden ciddi anlamda
etkilendiğini görmek, dolayısıyla bu sürecin işçi sınıfı üzerinde yansımasını bulacağına güvenmek gerekiyor.
Bu süreç sınıf mücadelesini görev edinmiş olan biz İMD’liler açısından daha
fazla mücadele demektir. Bir taraftan bu gibi eğitim çalışmalarıyla haklarımızı
öğrenmek, sınıf bilincimizi ilerletmek, diğer taraftan da yaklaşan 1 Mayıs’ın
heyecanıyla işçi sınıfı içerisindeki mücadelemizi güçlendirmek anlamına
geliyor.
İMD İşçi Hakları Atölyesi’nin 3. oturumunda tüm işçileri ve sınıf dostlarımızı
aramızda görmek ve 1 Mayıs coşkusunu hep beraber yaşamak dileğiyle...
Ankara’dan katılan bir İMD’li
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder