Hatay
Reyhanlı'da 200'e yakın insanın katledildiği patlamaların ardından doğru düzgün
bir açıklama bile yapmayan burjuva devletin tek söylediği "gerginlik
yaratmayalım", "sürece zarar gelmesin", "milli birlik ve
beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz günlerdeyiz" demek oldu. Burjuva basın
ise olayın haberini bile yapmaktan kaçındı. Gün boyunca televizyon kanallarında
eğlence programları hız kesmeden devam etti. Ölen insanların gerçek sayısını
bile açıklamaktan aciz olan burjuva basın, çok "kıymetli" devlet
yetkililerinin verdiği 40 küsurluk sayıyı ölü sayısı olarak açıklamaya çalıştı.
Günlerdir Reyhanlı'dan gelen açıklamalar ise ölü sayısının 200'ün üzerinde
olduğu yönündeydi.
Basını
susturup olayı geçiştirmeye çalışan ve Suriye'ye emperyalist müdahale için yeni
bir bahane bulmuş olmanın sevinciyle ABD'ye giden burjuva devletin başbakanı
Erdoğan ve kurmayları (yanlarında iş dünyasının "saygıdeğer"
isimlerinden oluşan 90 kişilik bir heyetle tabii ki), ABD'de Obama ile Beyaz
Saray'da Orta Doğu'ya demokrasiyi nasıl taşıyacaklarını muhtemelen "keder
içinde" görüşüyorlardır. Malum 40 küstür kişi öldü ya!
Kılıçdaroğlu
da Brüksel'den, bütün sene boyunca yaptığı açıklamalardaki cümlesine yaşanan
olayı sokarak, "Reyhanlı'da yaşanan olayların sorumlusu Erdoğan'dır"
desin ve başka hiçbir şey yapmasın tabi.
İşin
bir diğer ironik tarafı ise BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın hükümete
yönelik desteğini belirten açıklaması oldu. Barış sürecine
girildiğinden bu yana BDP, hükümetle, deyim yerindeyse, papaz olmamak için sivrilmemeye
çalışıyor. 1 Mayıs'ta her sene mücadelenin ön saflarında yer almasına karşın,
bu sene devletin Taksim'i elimizden alma girişimlerine karşı alanlarda mücadele
edenlere gereken desteği vermemesi ve bugün de AKP'nin Suriye politikalarını
eleştirmek yerine birlik çağrısında bulunması düşündürücüdür. Bizler Kürt
halkına yapılan zulümler karşısında devlete karşı her zaman yanında durduğumuz
Kürt hareketinin, Ortadoğu'daki halkları, Türkiye ve Kürdistan'daki
işçi-emekçileri tehdit eden politikalara sahip bir hükümetle birlik çağrısında
bulunmasını, hele ki Roboski'nin acısı dinmemişken Reyhanlı'da yeni bir
katliama sebep olmuş bir hükümeti eleştirmek yerine ona destek sunmasını hiçbir
şekilde kabul edemeyiz. Ezilen Kürt ulusunun özgürlük mücadelesinde sonuna
kadar onların yanında oluruz, ancak şunu da vurgulayalım ki bu sorun
çözüldükçe, Ortadoğu'da iyice palazlanan emperyalist T.C'nin bu bölgedeki
politikalarına karşı koymayan ya da pasif kalmayı tercih eden bir Kürt
önderliğine karşı Kürt işçi ve emekçilerini mücadeleye çağırmaktan da geri
durmayız.
Mecliste
olaya yaklaşımlar bu şekilde iken olayın gerçekleştiği günden bu yana, mücadele
eden insanlar katliamın hesabını sormak, basının ve hükümetin olayı gizleme
çabalarına karşı olayın iç yüzünü ve T.C'nin Suriye politikasını halka anlatmak
için sokaklara döküldüler.
Bugün
de Ankara'da üniversite öğrencileri olarak Reyhanlı katliamının sorumlusu
olarak hedef gösterdiğimiz T.C'nin Suriye politikasının baş aktörlerinden
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan hesap sormak için Dışişleri Bakanlığı'na
yürümek istedik. Dün ODTÜ'de Reyhanlı katliamını protesto etmek için ders
boykotu gerçekleştirmiştik. Bugün de katliamın baş sorumlularından birinden
hesap sormaya, Ankara'daki tüm üniversite öğrencilerini AKP'nin Suriye
politikasına karşı mücadele etmeye çağırdık.
ODTÜ,
Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü, Ankara Üniversitesi DTCF Kampüsü ve
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü öğrencileri olarak Dışişleri Bakanlığı'na
yürümeye çalıştık. Burjuva devletin katil polisleri 1 Mayıs'ta, 6 Mayıs'ta
uyguladığı korkunç şiddeti burada da uygulayarak bu kez de Ankara sokaklarını,
üniversite kampüslerini savaş alanına çevirdi. Bizler de bu alanları mücadele
alanına çevirdik.
ODTÜ
kampüsüne ulaşan Hacettepe öğrencileriyle birlikte ODTÜ A1 kapısında (Eskişehir
yoluna çıkan anakapı) polise karşı saatlerce direndik. Onlarca arkadaşımız
polisin kullandığı gaz bombaları ve plastik mermiler sonucu yaralandı. Bazı
arkadaşlarımız hastaneye kaldırılmak zorunda kaldı. ODTÜ kampüsüne giremeyen
Hacettepeli arkadaşlarımız ise Eskişehir Yolu üzerinde polisin korkunç
şiddetine maruz kaldı.
Ankara'da
mücadele burayla sınırlı değildi. Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü
öğrencileri Cebeci'de polise karşı saatlerce direndikten sonra Kızılay'da bir
yürüyüş gerçekleştirmeyi başardılar. Cebeci'de polis şiddetinden kaçan bir
öğrenciye araç çarptı ve hastaneye kaldırıldı.
Bir
arkadaşımız başına isabet eden gaz bombasıyla hastaneye kaldırılmıştı.
Arkadaşımızın kafasında kırıklar olduğu ve ameliyata alındığını öğrendik. 1
Mayıs'ta bir insanın gözünü kaybetmesine yol açan, 16 yaşındaki Dilan'ı
hastanelik eden polisler bugün de bizlere, hedef gözeterek gaz bombası atmaktan
ve birçok arkadaşımızı yaralamaktan geri durmadı. "Orantılı" güç
kullanımı olsa gerek.
ODTÜ'de
daha önceki olaylarda öğrenciler kampüsteki ormanları yakıyor diyen basın
mensupları, bugün biber gazlarından tutuşan çalıları söndürmeye çalışan ve bunu
yaparken üzerlerine hâlâ gaz bombası atılan öğrencileri ise nedense
"göremedi". Dışişleri Bakanlığı'na ulaşan ve orada basın açıklaması
yapan bir grup arkadaşımız da gözaltına alındılar. Gözaltına alınan
arkadaşlarımızın akşamüstü serbest bırakıldıklarını öğrendik.
Kısacası
bugün Ankara'da devletin gündem haline gelmemesi için akla karayı seçtiği Reyhanlı
katliamı, üniversite öğrencilerinin direnişi sayesinde gündeme oturdu. Üstelik
devletin polisinin direnenlere karşı ne kadar acımasızca saldırdığı bir kez
daha ekranlara geldi.
Kürt
sorununu çözmeye çalışarak Ortadoğu'daki emperyalist emellerine daha rahat
ulaşmak isteyen TC burjuvazisi ve onun hükümeti, Suriye politikasıyla
başından beri bölgede "barışın ve demokrasinin garantörü" rolüne
soyunarak güç haline gelmeye çalışmaktadır. Suriye’deki iç savaşın
başlangıcından bu yana Suriye halkına zulmedenleri lanetlerken kendi halkına
zulmetmeye devam eden AKP hükümetinin düş(ürül)en savaş uçağını, Hatay'da
sınırda yaşanan ilk patlamayı ve yine Hatay'da Reyhanlı'da gerçekleşen
patlamaları gerekçe göstererek Suriye'ye müdahaleyi gündeme getireceğini
biliyoruz. TC'nin emperyalist bir güç olduğunu ve tıpkı ABD gibi, İsrail gibi
Ortadoğu'da "demokrasinin savunucusu" ve tabii bu hizmetinin
karşılığı olarak Ortadoğu'daki zenginliklerin bir paydaşı (gücü oranında
paydaşı) olduğunu işçilere, emekçilere, üniversite öğrencilerine, kısacası tüm
halka anlatmak ve buna karşı mücadele etmek bugün biz devrimcilerin önündeki en
temel görevlerden biridir. AKP'nin bizleri sürüklemeye çalıştığı savaşın bir
parçası olmayacağımızı ve asıl düşmanın içeride olduğunu, asıl düşmanın Türk
burjuvazisi olduğunu durmadan haykıracağız.
BENİM
SAVAŞIM DEĞİL!
BAŞ
DÜŞMAN İÇERDE!
REYHANLI'NIN
HESABI SORULACAK!
TAŞERON
DEĞİL, EMPERYALİST TÜRKİYE!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder