15 Mayıs 2013 Çarşamba

Reyhanlı'da Katliam: Öğrenciler Sokakta, Sorumlular Nerede?

Hatay Reyhanlı'da 200'e yakın insanın katledildiği patlamaların ardından doğru düzgün bir açıklama bile yapmayan burjuva devletin tek söylediği "gerginlik yaratmayalım", "sürece zarar gelmesin", "milli birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz günlerdeyiz" demek oldu. Burjuva basın ise olayın haberini bile yapmaktan kaçındı. Gün boyunca televizyon kanallarında eğlence programları hız kesmeden devam etti. Ölen insanların gerçek sayısını bile açıklamaktan aciz olan burjuva basın, çok "kıymetli" devlet yetkililerinin verdiği 40 küsurluk sayıyı ölü sayısı olarak açıklamaya çalıştı. Günlerdir Reyhanlı'dan gelen açıklamalar ise ölü sayısının 200'ün üzerinde olduğu yönündeydi.
Basını susturup olayı geçiştirmeye çalışan ve Suriye'ye emperyalist müdahale için yeni bir bahane bulmuş olmanın sevinciyle ABD'ye giden burjuva devletin başbakanı Erdoğan ve kurmayları (yanlarında iş dünyasının "saygıdeğer" isimlerinden oluşan 90 kişilik bir heyetle tabii ki), ABD'de Obama ile Beyaz Saray'da Orta Doğu'ya demokrasiyi nasıl taşıyacaklarını muhtemelen "keder içinde" görüşüyorlardır. Malum 40 küstür kişi öldü ya!
Kılıçdaroğlu da Brüksel'den, bütün sene boyunca yaptığı açıklamalardaki cümlesine yaşanan olayı sokarak, "Reyhanlı'da yaşanan olayların sorumlusu Erdoğan'dır" desin ve başka hiçbir şey yapmasın tabi.
İşin bir diğer ironik tarafı ise BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın hükümete yönelik desteğini belirten açıklaması oldu. Barış sürecine girildiğinden bu yana BDP, hükümetle, deyim yerindeyse, papaz olmamak için sivrilmemeye çalışıyor. 1 Mayıs'ta her sene mücadelenin ön saflarında yer almasına karşın, bu sene devletin Taksim'i elimizden alma girişimlerine karşı alanlarda mücadele edenlere gereken desteği vermemesi ve bugün de AKP'nin Suriye politikalarını eleştirmek yerine birlik çağrısında bulunması düşündürücüdür. Bizler Kürt halkına yapılan zulümler karşısında devlete karşı her zaman yanında durduğumuz Kürt hareketinin, Ortadoğu'daki halkları, Türkiye ve Kürdistan'daki işçi-emekçileri tehdit eden politikalara sahip bir hükümetle birlik çağrısında bulunmasını, hele ki Roboski'nin acısı dinmemişken Reyhanlı'da yeni bir katliama sebep olmuş bir hükümeti eleştirmek yerine ona destek sunmasını hiçbir şekilde kabul edemeyiz. Ezilen Kürt ulusunun özgürlük mücadelesinde sonuna kadar onların yanında oluruz, ancak şunu da vurgulayalım ki bu sorun çözüldükçe, Ortadoğu'da iyice palazlanan emperyalist T.C'nin bu bölgedeki politikalarına karşı koymayan ya da pasif kalmayı tercih eden bir Kürt önderliğine karşı Kürt işçi ve emekçilerini mücadeleye çağırmaktan da geri durmayız.
Mecliste olaya yaklaşımlar bu şekilde iken olayın gerçekleştiği günden bu yana, mücadele eden insanlar katliamın hesabını sormak, basının ve hükümetin olayı gizleme çabalarına karşı olayın iç yüzünü ve T.C'nin Suriye politikasını halka anlatmak için sokaklara döküldüler.


Bugün de Ankara'da üniversite öğrencileri olarak Reyhanlı katliamının sorumlusu olarak hedef gösterdiğimiz T.C'nin Suriye politikasının baş aktörlerinden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan hesap sormak için Dışişleri Bakanlığı'na yürümek istedik. Dün ODTÜ'de Reyhanlı katliamını protesto etmek için ders boykotu gerçekleştirmiştik. Bugün de katliamın baş sorumlularından birinden hesap sormaya, Ankara'daki tüm üniversite öğrencilerini AKP'nin Suriye politikasına karşı mücadele etmeye çağırdık.
ODTÜ, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü, Ankara Üniversitesi DTCF Kampüsü ve Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü öğrencileri olarak Dışişleri Bakanlığı'na yürümeye çalıştık. Burjuva devletin katil polisleri 1 Mayıs'ta, 6 Mayıs'ta uyguladığı korkunç şiddeti burada da uygulayarak bu kez de Ankara sokaklarını, üniversite kampüslerini savaş alanına çevirdi. Bizler de bu alanları mücadele alanına çevirdik.


ODTÜ kampüsüne ulaşan Hacettepe öğrencileriyle birlikte ODTÜ A1 kapısında (Eskişehir yoluna çıkan anakapı) polise karşı saatlerce direndik. Onlarca arkadaşımız polisin kullandığı gaz bombaları ve plastik mermiler sonucu yaralandı. Bazı arkadaşlarımız hastaneye kaldırılmak zorunda kaldı. ODTÜ kampüsüne giremeyen Hacettepeli arkadaşlarımız ise Eskişehir Yolu üzerinde polisin korkunç şiddetine maruz kaldı.
Ankara'da mücadele burayla sınırlı değildi. Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü öğrencileri Cebeci'de polise karşı saatlerce direndikten sonra Kızılay'da bir yürüyüş gerçekleştirmeyi başardılar. Cebeci'de polis şiddetinden kaçan bir öğrenciye araç çarptı ve hastaneye kaldırıldı.

Bir arkadaşımız başına isabet eden gaz bombasıyla hastaneye kaldırılmıştı. Arkadaşımızın kafasında kırıklar olduğu ve ameliyata alındığını öğrendik. 1 Mayıs'ta bir insanın gözünü kaybetmesine yol açan, 16 yaşındaki Dilan'ı hastanelik eden polisler bugün de bizlere, hedef gözeterek gaz bombası atmaktan ve birçok arkadaşımızı yaralamaktan geri durmadı. "Orantılı" güç kullanımı olsa gerek.
ODTÜ'de daha önceki olaylarda öğrenciler kampüsteki ormanları yakıyor diyen basın mensupları, bugün biber gazlarından tutuşan çalıları söndürmeye çalışan ve bunu yaparken üzerlerine hâlâ gaz bombası atılan öğrencileri ise nedense "göremedi". Dışişleri Bakanlığı'na ulaşan ve orada basın açıklaması yapan bir grup arkadaşımız da gözaltına alındılar. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın akşamüstü serbest bırakıldıklarını öğrendik.
Kısacası bugün Ankara'da devletin gündem haline gelmemesi için akla karayı seçtiği Reyhanlı katliamı, üniversite öğrencilerinin direnişi sayesinde gündeme oturdu. Üstelik devletin polisinin direnenlere karşı ne kadar acımasızca saldırdığı bir kez daha ekranlara geldi.
Kürt sorununu çözmeye çalışarak Ortadoğu'daki emperyalist emellerine daha rahat ulaşmak isteyen TC burjuvazisi ve onun hükümeti, Suriye politikasıyla başından beri bölgede "barışın ve demokrasinin garantörü" rolüne soyunarak güç haline gelmeye çalışmaktadır. Suriye’deki iç savaşın başlangıcından bu yana Suriye halkına zulmedenleri lanetlerken kendi halkına zulmetmeye devam eden AKP hükümetinin düş(ürül)en savaş uçağını, Hatay'da sınırda yaşanan ilk patlamayı ve yine Hatay'da Reyhanlı'da gerçekleşen patlamaları gerekçe göstererek Suriye'ye müdahaleyi gündeme getireceğini biliyoruz. TC'nin emperyalist bir güç olduğunu ve tıpkı ABD gibi, İsrail gibi Ortadoğu'da "demokrasinin savunucusu" ve tabii bu hizmetinin karşılığı olarak Ortadoğu'daki zenginliklerin bir paydaşı (gücü oranında paydaşı) olduğunu işçilere, emekçilere, üniversite öğrencilerine, kısacası tüm halka anlatmak ve buna karşı mücadele etmek bugün biz devrimcilerin önündeki en temel görevlerden biridir. AKP'nin bizleri sürüklemeye çalıştığı savaşın bir parçası olmayacağımızı ve asıl düşmanın içeride olduğunu, asıl düşmanın Türk burjuvazisi olduğunu durmadan haykıracağız.
BENİM SAVAŞIM DEĞİL!
BAŞ DÜŞMAN İÇERDE!
REYHANLI'NIN HESABI SORULACAK!
TAŞERON DEĞİL, EMPERYALİST TÜRKİYE!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder