5 Ekim 2015 Pazartesi

Kâbe, Din Turizmi ve Kapitalizm

Önce Kâbe'de devrilen vinç sonra da Mina'da şeytan taşlama sırasında çıkan kargaşada 769 kişinin hayatını kaybetmesi ile Hac mevsimi ve din turizmi gündeme gelmeye başladı.

Ölüm nedeni olarak insanların taşlama alanına doğru ilerlerken, diğer grubunda ters yöne doğru gelmesi ile birçok insanın ezilerek ölmesine neden olan kaos, organizasyon hatası olarak yorumlandı. Ölümlerin nedeni çok açıktır: Kâr hırsı.

Her yıl Kâbe’nin genişletilmesi, kapasitesinden fazla hacı alması, şeytan taşlamada kullanılan taşların 27$'a satılması, her yıl milyonlarca insanın Mekke'ye gelmesi kapitalistler için büyük bir rant kapısına dönüşmüştür. Dünyanın en büyük otel ve turizm tekellerinin Mekke'ye ciddi yatırımlar yapması, Kâbe manzaralı otel odalarının rezervasyona açılması, VIP’li bölümlerde güvenli şekilde şeytan taşlama yerlerinin yapılması, dinin tamamen kapitalizme entegre olduğunun göstergesidir. Mekke şehri artık dünyanın en önemli turizm kentlerinden biridir. Sadece haccı adaylarını Mekke'ye getiren turizm ve seyahat acentelerinin oluşu, hac malzemeleri satan iş yerlerinin sürekli olarak yaygınlaşması, Hac turizmini uluslararası düzeyde iyi gelir getiren bir sektöre çevirmiştir. Her yıl birçok insan sıcak ve bulaşıcı hastalıklar nedeni ile hayatını kaybetmektedir. Bu yıl ölü sayısında hatrı sayılır bir artış olması, bu durumu gündeme getirmiştir.

Kapitalizm ve Din

Sınıflı toplumların tarihi boyunca din, egemen sınıfların ezilen sınıfları baskı altında tutmak ve kendi sömürü düzenini devam ettirme aracı olarak kullanılagelmiştir.

Kadercilik anlayışı aşılayıp, insanların içinde bulundukları sömürü mekanizmasına biat etmeleri sağlanmıştır. Ezilen sınıfların mücadelesinden yana tavır takınan din adamı veya dini kuruluşa pek rastlanmamaktadır. Din egemen sınıfların elindeki bir şırıngaya dönüşmüş ve toplumu gericileştirmek için dozajını devletin belirlediği bir ilaç haline gelmiştir. Lenin bu konuda "Modern kapitalist ülkelerde dinin kökeni genellikle sosyal nedenlere dayanır. Bugün dinin en derinine uzanan köklerin nedeni, çalışanların toplumsal ezilmişliği ve her gün, her saat emekçilere en dayanılmaz acıları gösteren, deprem ve doğal felaketlerden çok daha kötü acılar çektiren kapitalizmin karanlık güçleri karşısında çaresiz oluşudur. İşte dinin en derin kökenleri, bu toplumsal gerçekte aranmalıdır." ( Lenin, Din Üzerine, s. 25) der.


Kapitalizm her geçen gün daha da vahşileşmektedir. Kendi iktidarını ayakta tutmak için, kendi sisteminin yaratığı vahşetleri sıradan ve meşru bir hâle getirmek için dine her zaman ihtiyacı vardır. Sınıflararası sosyal adaletsizlik, yoksulluk, kötü çalışma koşulları, iş kazaları, savaş gibi durumları kader, alınyazısı olarak dayatmaktadır. Bu dünya bir sınav, gerçek dünya öteki dünya karşıtlığı ile sistemin emekçi kitleler tarafından sorgulanmasını engellemeye çalışmaktadır. Gericileştirdiği halkları din ve mezhep çatışması üzerinden kırdırmakta ve işçi sınıfını bilmektedir. Ağzından hiç düşürmediği din ve vicdan hürriyeti, laiklik gibi kavramları koca bir yalandan başka bir şey değildir. Laiklik her şeyden önce devletin dine müdahale etmemesi, tüm dinlere eşit mesafede olmasıdır. Lakin gerek Türkiye'de gerekse de dünyanın bir çok ülkesinde din devlet düzeni ile bütünleşmiştir. Türkiye'de Diyanet, Avrupa'da papalık ve kilise her zaman egemen sınıfların ihtiyaçlarına uygun hareket eden kurumlar halindedir. İnsanların gerçek anlamda din ve vicdan hürriyetine sahip olacağı, dinin toplum üzerinde bir baskı aygıtına dönüşmeyeceği, devletin ve siyasetin hiç bir şekilde dine alet edilmeyeceği düzen ancak işçi sınıfı iktidarı altında gerçekleşir. Çünkü kapitalizmde din her zaman sermaye ile bütünleşmiştir. Sermayenin çıkarları doğrultusunda kullanılır. 

Bursa'dan İMD'li Bir İşçi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder