Önce
Kâbe'de devrilen vinç sonra da Mina'da şeytan taşlama sırasında çıkan kargaşada
769 kişinin hayatını kaybetmesi ile Hac mevsimi ve din turizmi gündeme gelmeye
başladı.
Ölüm
nedeni olarak insanların taşlama alanına doğru ilerlerken, diğer grubunda ters
yöne doğru gelmesi ile birçok insanın ezilerek ölmesine neden olan kaos, organizasyon
hatası olarak yorumlandı. Ölümlerin nedeni çok açıktır: Kâr hırsı.
Her yıl Kâbe’nin
genişletilmesi, kapasitesinden fazla hacı alması, şeytan taşlamada kullanılan
taşların 27$'a satılması, her yıl milyonlarca insanın Mekke'ye gelmesi
kapitalistler için büyük bir rant kapısına dönüşmüştür. Dünyanın en büyük otel
ve turizm tekellerinin Mekke'ye ciddi yatırımlar yapması, Kâbe manzaralı otel odalarının
rezervasyona açılması, VIP’li bölümlerde güvenli şekilde şeytan taşlama
yerlerinin yapılması, dinin tamamen kapitalizme entegre olduğunun
göstergesidir. Mekke şehri artık dünyanın en önemli turizm kentlerinden
biridir. Sadece haccı adaylarını Mekke'ye getiren turizm ve seyahat
acentelerinin oluşu, hac malzemeleri satan iş yerlerinin sürekli olarak
yaygınlaşması, Hac turizmini uluslararası düzeyde iyi gelir getiren bir sektöre
çevirmiştir. Her yıl birçok insan sıcak ve bulaşıcı hastalıklar nedeni ile
hayatını kaybetmektedir. Bu yıl ölü sayısında hatrı sayılır bir artış olması,
bu durumu gündeme getirmiştir.
Kapitalizm ve Din
Sınıflı
toplumların tarihi boyunca din, egemen sınıfların ezilen sınıfları baskı
altında tutmak ve kendi sömürü düzenini devam ettirme aracı olarak kullanılagelmiştir.
Kadercilik
anlayışı aşılayıp, insanların içinde bulundukları sömürü mekanizmasına biat
etmeleri sağlanmıştır. Ezilen sınıfların mücadelesinden yana tavır takınan din
adamı veya dini kuruluşa pek rastlanmamaktadır. Din egemen sınıfların elindeki
bir şırıngaya dönüşmüş ve toplumu gericileştirmek için dozajını devletin
belirlediği bir ilaç haline gelmiştir. Lenin bu konuda "Modern kapitalist ülkelerde dinin kökeni
genellikle sosyal nedenlere dayanır. Bugün dinin en derinine uzanan köklerin
nedeni, çalışanların toplumsal ezilmişliği ve her gün, her saat emekçilere en
dayanılmaz acıları gösteren, deprem ve doğal felaketlerden çok daha kötü acılar
çektiren kapitalizmin karanlık güçleri karşısında çaresiz oluşudur. İşte dinin
en derin kökenleri, bu toplumsal gerçekte aranmalıdır." ( Lenin, Din Üzerine, s. 25) der.
Kapitalizm
her geçen gün daha da vahşileşmektedir. Kendi iktidarını ayakta tutmak için,
kendi sisteminin yaratığı vahşetleri sıradan ve meşru bir hâle getirmek için dine
her zaman ihtiyacı vardır. Sınıflararası sosyal adaletsizlik, yoksulluk, kötü
çalışma koşulları, iş kazaları, savaş gibi durumları kader, alınyazısı olarak
dayatmaktadır. Bu dünya bir sınav, gerçek dünya öteki dünya karşıtlığı ile
sistemin emekçi kitleler tarafından sorgulanmasını engellemeye çalışmaktadır.
Gericileştirdiği halkları din ve mezhep çatışması üzerinden kırdırmakta ve işçi
sınıfını bilmektedir. Ağzından hiç düşürmediği din ve vicdan hürriyeti, laiklik
gibi kavramları koca bir yalandan başka bir şey değildir. Laiklik her şeyden
önce devletin dine müdahale etmemesi, tüm dinlere eşit mesafede olmasıdır.
Lakin gerek Türkiye'de gerekse de dünyanın bir çok ülkesinde din devlet düzeni
ile bütünleşmiştir. Türkiye'de Diyanet, Avrupa'da papalık ve kilise her zaman
egemen sınıfların ihtiyaçlarına uygun hareket eden kurumlar halindedir. İnsanların
gerçek anlamda din ve vicdan hürriyetine sahip olacağı, dinin toplum üzerinde
bir baskı aygıtına dönüşmeyeceği, devletin ve siyasetin hiç bir şekilde dine
alet edilmeyeceği düzen ancak işçi sınıfı iktidarı altında gerçekleşir. Çünkü
kapitalizmde din her zaman sermaye ile bütünleşmiştir. Sermayenin çıkarları
doğrultusunda kullanılır.
Bursa'dan İMD'li Bir İşçi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder