19 Kasım 2015 Perşembe

Kapitalizm ve İklim Değişikliği

1980'lerle beraber, kapitalizmin Soğuk Savaş döneminden galip çıkmasıyla birlikte neoliberal saldırılar dünya çapında hız kazandı.

Neoliberal politikaların dizginsizce hayat bulması, insanlığın önüne küresel ısınma, çevre, ekolojik çöküntü gibi felaketleri getirdi. Deniz seviyelerinin yükselişi, buzulların önemli oranda erimesi, okyanus derinliklerindeki sıcaklık artışı küresel ısınmanın en açık göstergeleridir.

Küresel iklim değişikliği dünya ölçeğinde ciddi tehditler oluşturmaktadır. Biyoçeşitliliğin hızla azalması, toprak erozyonu, toprak bozulması, ozon tabakasının delinmesi, su kaynaklarının azalması ve kirlenmesi, hava kirliliği, asit yağmurları, nükleer atıklar vb.

Özellikle son on yıldaki sıcaklık artışı, dünya tarihi boyunca kaydedilmiş en yüksek sıcaklıktır. Küresel ısınma, iklim değişikliği sorunu zaman zaman burjuvazinin gündeminde yer almaktadır. Gerek BM genel toplantılarında gerekse de liberal sivil toplum örgütlerinin düzenlediği etkinliklerde geniş kitlelerin gündeminde bu sorun yer ediliyor.

İlk olarak 1990 yılında BM genel kurulu tarafından İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi için hükümetler arası müzakere komitesinin oluşturulmasına karar verdi. 1992 yılında BM tarafından kabul edilmesiyle 154 ülkenin imzasıyla İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi imzalandı. 1997 yılında ise Kyoto protokolü imzalandı, Rusya'nın da taraf olmasıyla 2005'te yürürlüğe girdi. Bu protokolün temel amacı kapitalizmin dizginsiz şekilde çevre talanına bir sınır koyma iddiasıdır.

Burjuvazi, ekolojik krizin nedenini, kapitalizme toz kondurmadan, bireylerin bilinçsiz davranışlarına indirgiyor. Sivil toplumcu ve çevreci hareketler de, bundan farklı bir çözüm yöntemi sunmuyor. Burjuvaziden çevreyi ve doğayı koruyan, denetleyen yasalar çıkarmasını bekliyor. Oysa burjuvazi sinekten yağ çıkarırcasına, yarattığı çevre krizinden bile yeni bir "yatırım alanı" olan Karbon Ticareti ya da Karbon Borsası yaratarak çıkmaya çalışıyor. Yani krizi nasıl fırsata çevireceğinin planını yapıyor! 

Şurası su götürmez bir gerçektir ki; ekolojik sorun asla doğa ya da insanların bilinçsizliğiyle açıklanabilecek bir sorun değildir. Üretim araçlarını elinde bulunduran sermaye sınıfının sonu gelmez kâr ve rekabet hırsının sonuçlarıdır. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet, toplumsal mülkiyete dönüşmedikçe insan da, doğa da, hayvanlar da kurtulamayacaktır.

Ekoloji sorunu salt bir çevre sorunu değildir. İklim dengesizlikleri, kapitalizmin  işleyişinden ve sınıf mücadelesinden bağımsız olarak ele alınamaz. Kapitalizm aşılmadan bu sorunda nihai çözüme kavuşulamaz.

Kapitalizm öldürür kapitalizmi öldürelim!!!


                                                                                                      Bursa’dan İMD’li Bir İşçi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder