13 Şubat 2012 Pazartesi

Şirketlerin Palavralarına İnat, Örgütlenelim!

Çalıştığım şirketin artık klişe olmuş bir sloganı var: “Gücümüzü sizden alıyor ve bütün gücümüzle teknolojiye yatırım yapıyoruz.” Kapitalist sistemde bir şirketin kurulmasının tek bir anlamı ve/veya amacı vardır: Kâr elde etmek. Bir işletmenin sistem içerisinde varlığını sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğu kaçınılmaz üç bileşen var: İşçi, yani emek-gücü; para, yani sermaye ve üretim araçları, yani fabrika ve teçhizat. Sistemin sakatlığı en başından üretilen ürün, mal veya hizmetin insanlık ve dünyanın yararına olmasından ziyade, herhangi bir ihtiyaca karşılık verip vermemesinden bağımsız olarak sadece tek bir amaca hizmet ediyor olmasında yatıyor: Kâr elde etmek, pazar payını arttırmak, rakiplerin önüne geçmek. 
Bugün teknolojinin geldiği noktayı, yani üretim araçlarının muazzam bir ölçüde ilerlemiş olmasını, sermayedarların insanlık namına verdiği bir çaba, dünyamızın daha da yaşanabilir olması uğraşı olarak görmek budalalık olur. Hele ki şu an piyasaya sürülen tüm ürünlerin katbekat ilerisinde ürünlerin üretilmiş olduğunu, fakat “zamanı gelmediği için” piyasaya sürülmediğini biliyorken, dünya üzerindeki tüm üretimin yalnızca birilerini daha da zengin etmek için yapılığını anlamamak imkansız hale gelmektedir.
Peki, bir ürün ve hizmet üretmenin maddi karşılığı piyasa koşulları vasıtasıyla ölçülüp bize sınıf düşmanlarımızın biçtiği üç kuruşluk değer üzerinden ödetiliyorken, yani daha açık bir ifadeyle, kendi elimizle ürettiğimiz her ürün için o ürünün bedelinin belki de onda biri bir ücretle çalıştırılıp, iş o ürünü satın almaya geldiğinde on kat para ödeyip sınıf düşmanımızı her geçen gün daha da zengin ederken çok net bir fotoğrafı kaçırmış oluyoruz. “Sınıf kardeşlerimizle birleşmek!”
Mademki dünya üzerinde çevremizde gördüğümüz her şeyi biz işçiler üretiyoruz, öyleyse neden ürettiğimiz ürünlere sahip olamıyoruz? Zaten bizim olana ulaşmak neden bu kadar zor? Çünkü üretim araçlarının sahibi olan burjuvazi birbiriyle sıkı sıkı örgütlü. İhtiyaç duyduğu sermaye birikimini bizi çalıştırıp üzerimizden elde ettiği kâr ve ürettiği ürünü tekrar biz işçilere satarak bir defa daha ve bir defa daha ve defalarca kâr elde edeceği nesnel bir zemine sahip. Bu zemin, kapitalizm ve onun ulus-devletler ve ulus-ötesi şirketler şeklindeki örgütleniş biçimi.
“Örgüt” kelime olarak bile işçi sınıfına yarattığı o kötü çağrışımlarla bizi birbirimizden uzak tutarken, burjuvazinin her alanda nasılda sıkı sıkıya örgütlü olduğunu görüyoruz. Devletiyle, ordusuyla, dernekleriyle onlarca farklı şekilde örgütlenmiş ve işçi sınıfına karşı topak bir bütün.
Biz işçi sınıfının böylesine muazzam bir örgütlenişe karşı yapabileceği en önemli hamle örgütlenmektir. Sınıf kardeşliğinin anlamı ancak işçilerden oluşan, işçilerin hak ve çıkarlarını gözeten bir örgütün varlığı ile ortaya çıkacak, güçlenecek ve burjuvaziye karşı gerçek potansiyelini gösterebilecektir.
Evet, benim çalıştığım şirket, sloganında itiraf ettiği gibi, gücünü benden alıyor. Beni günde 9 saat çalıştırarak karşılığında ancak hayatta kalabileceğim kadar bir ücret veriyor. Ve ben buna yeterince sesimi çıkarmıyorum. Çoğunlukla bu çarpıklığa karşı gelmek aklıma bile gelmiyor. Çevremde benim durumumda olan milyonlar var ve karşımda duran güç sayıca benim binde birim kadar olduğu halde beni isyan etmeden işimi kuzu kuzu yapmaya ikna edebiliyor. Bu pislikten çıkmanın tek yolu örgütlenmek. Gelin İşçi Mücadele Derneği çatısı altında birleşelim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder