Ah anneler, ah babalar… Öyle bir dünyada
yaşıyoruz ki, yaşarken ölüyoruz. Nasıl
hesap sormazsınız çocuklarınızı yaşarken de öldüren bu sistemden!
Kapitalizm çok çalıştırıyor, ama
çalışkan değil tembel insanlar yetiştiriyor. O yüzden boş zamanlarımızda
sersemliyoruz, günün 10 saatini başkası için çalışmaya alıştıran bünye, izinli
ya da boş günlerindeki aynı 10 saatte kendi için ne yapacağını bilemez oluyor.
Üretmeyen, üretmeye fırsat bulamayan, kendi disiplinini ve otokontrolünü
sağlayamayan bireyler yetiştiriyor. Biyolojik
olarak en verimli üretim saatlerini “bana sat” diyen kapitalizm, sadece onun için üretmemizi ve karşılığında bana biçtiği
değere göre, yani piyasada benden kaç tane var olup olmadığına göre ücretimi
ödüyor. Ardından "kendine de vakit ayır ki, senin dinlendiğin süreden de verim
alayım" diyerek kafamızı okşuyor. Eğer şanslıysak bunun için haftada bize 2 gün
veren kapitalizm, 2 gününü de bu sistemin daha iyi işlemesi için sana
kurdurttuğum o “kutsal aileye” ada diyor. Ya da “sosyalleş canım” diyor, benim
ele geçirdiğim tiyatro ve sinema sektörü var, hattâ Kadiköy ve Taksim gibi
eğlence merkezlerinde alkol demlenerek, azıcık da sömürü düzeninden bahsederek
deşarj olabilirsin diyor.
Çalışmak için yaşadığımız günler bir şekilde
geçiyor. Bu süre içinde sistemin ihtiyaçlarına göre kendimizi “geliştiriyoruz”,
sadece egemenler için yaşayan mekanik bünyelere dönüşüyoruz. Yaşlı ve artık yaşlansa
da işe yaramayan bizleri mezara gömen kapitalizm, bu sefer bizlere genç ve
yıpranmamış parçalar doğurun diyor. “Biraz büyütün, büyütürken kasamıza para
akıtın, gerisini biz hallederiz” diyor. Gerekirse tersanelerde, madenlerde,
askerde, savaşta, iş cinayetlerinde öldürürüz, iş hastalıklarıyla da ömür boyu
süründürürüz diyor. Ardından bu
yarattığımız ölümden ve hastalıklardan kaçmanız için, sizin için açtığımız ve
ücretini ödeme karşılığında kullanabileceğimiz spor salonlarını, hastaneleri
vb. kullanabilirsiniz diyor.
Tabii ki
bu hafta sonu tatilini, güya 8 saatlik işgününü ya da diğerlerini… bunların hiçbirini
sistem vermedi bize, yüzyıllardır ölümü göze alan işçi sınıfı çatır çatır
kazandı. Şimdi biz de nasipleniyoruz. Ama ne yazık ki işçi sınıfı için
kazanılan bu hakların fazlasını alamadığımızdan, zaman zaman almak istesek de zayıf
olan örgütlülüğümüz nedeniyle almayı beceremediğimizden, hattâ var olan
haklarımızı da koruyamadığımızda durum vaziyet budur. Aslında örgütlenmesi
gereken, emeğinin karşılığını almak isteyen ve kazandığı hakları kaybetmek
istemeyen dünya işçi sınıfı olarak milyarları oluşturuyoruz, ama bunun için
savaşmayı göze alan kaç kişiyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder