Geçen gün işyerimizde 10 çayında,
hükümet politikalarının işçiler üzerindeki etkisini tartışırken, bir
arkadaşımız Türkiye’de yaşanılmayacağını ve başka ülkelerde daha iyi şartların
olduğunu, oralarda işçilere haklarının verildiğini
söylüyordu.
Öncelikle bir devrimci ve İMD üyesi
olarak tartışılan bu konuya müdahale etmem gerektiğini düşünerek mutfaktaki
bütün arkadaşlara "HAK VERİLMEZ ALINIR!" sözünden yola çıkarak bir
dizi açıklamada bulundum. Cümlelerimin ana fikri, Türkiye’deki ve dünyadaki
işçi sınıfı, burjuvaziye karşı verdiği mücadelelerin bir sonucu olarak –bizim
şu anda kazanım olarak gördüğümüz– en temel haklarını elde etmiştir.
Buradan yola çıkarak mücadele adına işyerinde
yaşadığımız bir sorunu örnek olarak vermek
istiyorum.
İşyerimizde son zamanlarda yemek
şirketiyle ciddi bir problem yaşıyoruz. Gerçi patron açısından bir problem yok,
ama biz işçiler açısından ciddi bir sorun var.
Uzun zamandır aynı yemek şirketiyle
çalışılıyor ve son zamanlarda yediğimiz yemeklerde hijyen açıdan olmaması
gereken sıkıntılar yaşıyoruz. Bu sıkıntıları değişik zamanlarda yemek şirketi,
müdür ve patrona dile getirdik. Bizlere bu sorunların çözüleceğini ve tekrar etmeyeceğini
dile getirdiler.
Bir gün yemeklerimiz bozuk çıktı. O
günkü yemeklerden örnekler alınıp analize gönderildi – kimi kime şikayet
ediyorlar, tahmin ediyoruz. Sonuçların negatif çıktığını, bir sorun olmadığını
söylediler. Yemeği analize göndererek aslında “biz bu sorunla ilgileniyoruz”
imajı yaratmaya çalıştılar. İşçi arkadaşlar tarafından kendi içimizde sorunun
çözümünün bu şekilde olamayacağını konuştuk.
Ertesi gün bir arkadaşımız tepki olarak
yemek yemeye gitmeyeceğini söyledi. Arkasından diğer arkadaşlarımız da yemek
yemeye gitmedi. Bu tablo sorunun ne kadar büyük olduğunu ortaya koydu.
İşçilerin sendikal anlamda örgütsüz
olduğu bir yerde yemek boykotuna katılım % 90’dı. O gün idari personel ve birkaç
arkadaşımız dışında kimse yemek yemeye gitmedi. O günün akşamı müdür, mesai
bitimine 15 dakika kala bu sorunla ilgili açıklama yaptı. Müdür her zamanki
gibi açıklamalarda bulundu. Yemeklerde bir sorun olmadığını, aynı yemek
şirketiyle devam edileceğini, yemek yemek istemeyen arkadaşların liste halinde
isimlerini hazırlamasını ve o listedekilere yemek paralarının ödeneceğini
söyledi.
Bu durum arkadaşlarımız arasında kafa
karışıklığına neden oldu. Bir grup arkadaşımız yemek yemeyi kabul ederken, bir
grup arkadaşımız da yemek yemeyi reddetti. Yemek yemeyi reddeden arkadaşlarımız
maalesef azınlıkta
kaldı.
Bu durumu İMD’de oturup
değerlendirdiğimizde bir günlük yemek boykotundan şu sonucu çıkardık: Patronun
alternatif sunması onun bu sorunu çözeceği anlamına gelmez. Biz sınıf bilinçli
işçiler, genellikle kafa karıştırmak ve işçileri ayrıştırmak için düzenlenen bu
gibi oyunları beklemeden kendi çözümümüzü yaratmalıyız. Örneğin kendi
alternatif soframızı kurmak ve bu sorun çözülene kadar devam etmek gibi (ama
elbette alternatif sofra geçici bir çözüm olmak kaydıyla).
Sonuçta bugün için bu yemek sorunu rafa
kaldırıldı. Yemek şirketiyle ve patronla olan sıkıntımız devam edecek gibi
görünüyor. Bizler bu sorunu şu an için çözemedik belki, ama o günkü yemek
boykotu, kulaktan kulağa yayılması ve ortak bir iradeyi bir amaç uğruna
sergileyen işçi arkadaşlarımızın ortaya çıkması açısından iyi bir kazanım oldu.
Yaşadığımız bu tecrübeyle ileriki dönemlerde mücadele adına daha iyi işler
ortaya koyacağımıza inanıyorum.
İMD’li Bir Metal
İşçisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder