8 Mayıs 2012 Salı

2 Yıl Üst Üste 1 Mayıs'ta Taksim Yollarında, Ama...


Eğer yanlış hatırlamıyorsam uyandığımda 11.30 civarıydı. Akşamdan kalmaydım. Günlerden pazardı ve harika bir bahar günüydü. Arkadaşlarımla basketbol oynamak için sözleşmiştik. Kısa şortumu ve kolsuz tişörtümü üzerime geçirip aceleyle evden çıktım. Metroya binip Taksim’e geçecek, oradan tekrar otobüse binip basketbol sahasının önünde inecektim. Evin sokağını geçerek merdivenleri çıktım, Mecidiyeköy Cevahir AVM’nin yanından geçerken sokakta bir gariplik olduğunu fark ettim. Sokak sessizdi. Neredeyse hiç araba sesi yok. Metronun giriş kapısının önündeki kepenkler kapalıydı. Saati şaşırdığımı, evden çok erken çıktığımı düşündüm. Saate baktığımda 12’yi biraz geçiyordu. Metroda bir arıza olmalıydı. Neyse ki Taksime otobüsle de gidebilirdim.



Caddeye çıktığımda işler daha da garipleşti. Tek bir tane araba yok ve tek tük gençler slogan atarak caddenin ortasında sallana sallana yürüyordu. Bir an, “acaba hâlâ rüya mı görüyorum?” dedim. Vanilla Sky filminde Tom Cruise’un bomboş New York sokaklarında koşturduğu sahneyi anımsadım. Gençlerin ne söylediğine kulak kesildim; “..tuluş yok.. tek başına.. ya hep...” Böyle bir şeylerdi sanırım. Bir anda günlerden 1 Mayıs olduğunu anladım. Telefonuma bakıp tarihi teyit ettim. Evet, 1 Mayıs.
Taksim’e yürüyerek gitmekten başka bir çarem olmadığını, oraya gitsem bile beni basketbol sahasına götürecek bir otobüs bulamayacağımı anladığımda her yerimi bir öfke dalgası sardı. Yani “bu adamlar yürüyecek diye ben basketbol oynayamayacak mıydım”?
Caddenin tam ortasından yürümeye başladım. Umutsuzca bir taksi arıyordum. Özgürlüğümün elimden alındığını düşünüyordum. Bir pazar günüm vardı ve ben o tek pazar günümü bomboş bir caddede umutsuzca yürüyerek geçiriyordum. Belediye neden yolları kapamıştı? Bu 1 Mayıs uzak bir meydanda kimseyi rahatsız etmeden de kutlanamaz mıydı? Neyse ki Bomonti’nin arka sokaklarında bir taksi yakaladım ve basketbol sahasına taksiyle gittim. Bu da bana 40 TL’ye patladı!



Tam 365 gün sonra yine aynı evde uyandığımda saat sabahın altısıydı. İMD’li yoldaşlarımla bayraklarımızı alarak evden çıktık. Saat 6.30’da bütün siyasetlerin temsilcileri Mecidiyeköy’den Taksim’e uzanan caddede kendilerine ait olan yerlere bayraklarını diziyorlardı. Biz de kortejde kendimize ait yeri bulduk ve tek tek bayraklarımızı dizdik. Şöyle geri çekilip caddeye baktığımda gördüğüm manzara harikaydı.
Yarım saat sonra tüm yoldaşlarımız geldi. Bayraklar, pankartlar ve her türlü sol siyasetten önlüklerini giymiş binlerce işçi. Neredeyse 700 bin kişiymiş! Bağırıyordum “Kurtuluş yok, Tek başına, Ya hep beraber, Ya hiç birimiz!” Bir sene önce anlayamadığım ne varsa şimdi anlıyordum. Bir kabustan uyanmak gibiydi. Kaçırdığım şey çok basitti aslında. Onlar yürüdüğü, onlar mücadele ettiği için benim kendime ayırabildiğim bir pazar günüm vardı. Onlar sokaklara döküldüğü için çocuklar basket oynuyordu. Belediye, ya da devlet –her neyse– o sokakları kapatmayı çok denemiş, işçilerin örgütlü bir bütün olarak güçlü olduğunu bildiği için polisini askerini ayağa kalkanın üzerine salmıştı. Çünkü işçiler bir defa ayağa kalkarlarsa burjuvaziyi beş dakikada devirecek, doğru bir önderlik ile çocuklar-gençler her gün basketbol oynayabilecek, işçiler kendilerine, sevdiklerine, eşlerine ayıracak daha fazla zaman bulabilecek ve yüzyıllardır süren bu sömürü düzenine son verebilecekti. Devlete karşı kazanılmış bir zaferdi 1 Mayıs yürüyüşü. Belki de bir başlangıçtı. Daha öncesinde kapitalizmin uyuttuğu benim gibi biliçssiz işçileri uyandırmanın bir yoluydu 1 Mayıs. Kendisini sağcı zanneden, ama özünde solcu olduğunun farkında olmayan bilinçleri aydınlatmanın bir fırsatıydı. Pankartımızda yazdığı, Marx ve Engels’in de söylediği gibi: Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!





Başta beni uyandıran tüm İMD’li yoldaşlarıma, sonra 1 Mayıs’ta Taksim’i dolduran sosyalist bilinçli herkese çok teşekkür ediyorum. Yaşasın 1 Mayıs! 

Beyaz Yakalı Bir İMD'liden 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder