Çalıştığım
şirket bir anda büyüdü, kocaman oldu. Bu büyüme hızına bütün çalışanlar benim
kadar şaşırmıştı. Tabii şirket büyüdükçe hedefleri de büyüdü, değişti. 1.000
kişi olma yolunda ilerlediklerini duyduk sürekli. Büyüyünce ilk işi daha büyük
bir işletmenin altına girmek oldu. Büyüyüp güçlendikçe birçok yerde reklamını,
dergilerde fotoğraflarını görür olduk şirketin. Büyüdükçe kendi içindeki
“büyük”leri fazlasıyla gördü, ancak bizler bu büyümeden nasiplenemedik.
Şimdi
bu büyük şirket en çok gözden çıkarabildiği idari işler departmanındaki
işçilerine (aralarında şirketin kuruluşuyla birlikte işe giren 11-12 yıllık çalışanlar
da var), içinde olduğu uluslararası gruba verdiği sözlerden ötürü “personel
maliyetini azaltmak” için baskı yapıyor. İşçilerin sözleşmesi temel haklarıyla
birlikte bir danışmanlık firmasına devredilmeye çalışılıyor. Ancak yeni yapılan
sözleşme 2 yıllık belirli iş sözleşmesi ve çalışanın hakları çok kısa maddeler
halinde yazıyor. Tek bir günde, birilerinin sözleriyle işçilere dayatılan bir
sözleşmeden bahsediyoruz.
İşçiler
şimdi ne yapacaklarını bilemiyorlar. Aslında bu sözleşmeyle patronla aynı gemide
olmadıklarını görmüş oldular. Şirket kurulduğundan bu yana “omuz omuza vererek,
dişimizle, tırnağımızla buralara geldik” yalanı bu sözleşmeyle birlikte ortaya
çıkmış oldu.
İşçilerin
arasında evli ve çocuklu olanlar, çocuğuna iş bulamayanlar, tek başına ev
geçindirmek zorunda olan kadınlar da var. İşte bu koşullar işçileri bir ikileme
sürüklemiş durumda. Ya atacaksın imzayı, ya gideceksin!
İşte
bu bozuk düzen bizleri, işçi sınıfını, patronların kâr hırsına öyle bir
bağlıyor ki her gün çalışmaya devam edecek olmamız onların aldığı kararlara
bağlı olarak belirleniyor. Bizler birilerinin ağzından çıkan iki kelimeyle
bugün kötü bir sözleşmeye imza atmak, yarın işten atılmak zorunda değiliz!
Hepimiz
aynı sınıfın parçasıyız ve yoldaş olmalıyız. Gelin birleşelim, bozuk düzeni
devirelim!
İMD’li bir dünya
işçisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder