7 Kasım 2012 Çarşamba

Dernekçe "Carrar Ana’nın Silahları" Oyununa Gittik - İspanya İç Savaşı'nda Ben Olsam Ne Yapardım?



Geçen hafta Bertolt Brecht’in Carrar Ana’nın Silahları adlı oyuna gittik dernekçe. “Kısa ama öz” denilen cinsten bir anlatım izledik. Oyun İspanya İç Savaşı günlerini bir annenin gözünden aktarmaya çalışıyor. Oyunun ayrıntılı değerlendirmesine Militan’dan ulaşılabilir. Ben burada kendi hissettiğim duygulardan bahsedeceğim.
İspanya İç Savaşı benim için hep heyecan verici bir olay oldu. Her bahis konusu olduğunda bir heyecan kaplıyor içimi. “O günlerde olsaydım?” sorusuna kaptırıveriyorum kendimi…
Çeşitli muhakemeler geliyor insanın aklına. Faşist Franco’nun ordusuna karşı, İspanya proletaryası ve enternasyonalist yoldaşları -Stalinist diktatörlüğün elinde can çekişen işçi devriminin seyirciliğinde- bir ölüm kalım savaşı veriyor. Tabloyu anarşistlerin, o üstünü kazıdığınızda ortaya çıkan kesif liberalizm kokusu tamamlıyor. Bu şartlar altında “ben olsaydım ne yapardım?” diyorum hep kendi kendime.
Toprak ve Özgürlük (Land and Freedom) filminde olduğu gibi “ben de cepheye giderdim” diye cevaplıyorum bu soruyu. Öyle ya da böyle mutlaka orada olmak isterdim. Yaşamı, yaşamayı ciddiye alarak, severek giderdim. Nazım’ın bahsettiği gibi:

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derece, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de, hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel,
en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.

İşte ben, devrimciliğin en parlak noktasının, o hiç tanımadığın, yüzünü bile görmediğin insanları düşünerek kavgaya atılmak olduğunu düşünüyorum. Ekim Devrimi’nin yıldönümü olan bugün nice devrimci savaşta beraber çarpışmak dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder