Tuzla’da 7 ay önce işbaşı
yaptığım fabrikada ilk işe başladığım gün bölüm şefi, “Ben 11 yıldır buradayım,
hiç maaşımı ayın 7’sinde almadım demişti. Evet, aynen böyle demişti. Bundan
sonra da böyle gider diye bir şey düşünmemiştim hiç...
Günler geçtikçe
çalışan işçiler arasında “taşınıyoruz galiba” diye bir söylenti dolaşıyordu.
Tabii yetkili kişiler bir açıklama yapmadığı sürece ben aldırış etmiyordum.
Sonunda kafamızdaki soru işaretlerini kaldıracak bir açıklama geldi patronlar
tarafından.
Lafa şöyle başladı
patronlar: “Çocuklar büyük bir tarla aldık, büyük mü büyük, geniş mi geniş!
Altı sizin üstü bizim, sürün sürebildiğiniz kadar!”
İşçiler her ne kadar
kendi aralarında şakaya vursalar da işi, çok açıktı bu sözlerin gerçek
ifadeleri: “Siz çalışacaksınız, biz yiyeceğiz. Günümüzü gün edeceğiz!”
Ve yıllardır var olan
taşınıyoruz hikayesi birden gerçeğe dönüştü. Üstelik bayram arifesi başladı
taşınma telaşı...
Taşınmayla beraber
zorunlu mesailer başlamıştı. Bayramda bile gelmek zorundaydık. Ve geliyorduk.
Her seferinde daha iyi şartlarda çalışacağımız sunuluyordu huzurumuza.
Patronlar bizi bir
hafta gece gündüz demeden çalıştırdılar. Mesai ücretlerimizin saatinin kaç para
olduğunu soruyorduk, ama bir açıklama yapılmıyordu.
Kimimize göre % 3,
kimimize göre % 200, kimimize göre % 50 veya % 75’ti bu işin sonu. Ve bayram
bitti. Rekorlar kitabına girecek bir başarı elde etmiştik. Bir haftada taşınmış
ve bütün düzeni kurmuştuk.
Ben de bu yoğun
çalışmanın altıncı gününde bir iş kazası geçirdim. Kalıp plakası düşürdüm
ayağıma. Bölüm şefim kazadan yarım saat sonra beni hastaneye götürürken bazı “tavsiyelerde”
bulundu. Şöyle başladı:
“Şimdi doktor sana
soracak, ‘ne oldu?’ diye.” Ben de gülerek, “ne diyeyim?” dedim. Cevap çok
açıktı: “Ev taşırken oldu dersin!”
İki seçeneğim vardı:
Ya şefin dediklerini yapacaktım ya da sakat bacağımla başka bir iş bakacaktım.
Nihayetinde şefin dediklerini yapmak zorunda kaldım. Ve istemeden de olsa doktora
yalan söyledim. Zaten ayağımda ciddi bir şey yoktu, ama canım fazla yanmıştı. Arifeden
önceki iki gün gelmeyin demişlerdi baştan. Sonra tekrar geri çağırdılar.
Gelmeyenler de oldu. Gelmeyenler borçlandı.
Sonunda ay sonu geldi
ve para alma zamanıydı. Mesai ücretlerinin ayın 20’sinde verileceğini
söylediler. Tepkiler büyüktü, ama yine de ayın 20’sini beklemekten başka
çaremiz yoktu. Ayın 20’sini 5’ine attılar, 5’i geldiğinde gene ayın 20’sine
attılar. Ve utanmadan bir toplantı yapıp çalışmadığımız pazartesi ve salı
gününün normal iş gününden değil de, bayramda çalıştığımız mesailerden
kesileceğini açıkladılar. Tabii tepkiler büyük oldu.
Normal mesaiden değil
de, bayramda çalıştığımız mesaiden kesildiğinde kişi başına fazladan 40-50 TL kâr
eder. Genele vurduğun zaman fazladan 12 bin TL kâr oluyor. Çok büyük bir
tepkiyle karşılaşan patron, “Biz bunu düşünemedik, kafamız çalışmadı” diyerek
toplantıyı sona erdirdi
Ve ben bir kere daha
şahit oldum ki burjuvazi kendi mezar kazıcılarını yaratıyor ve bu kapitalizmi
yok etmek biz proleterlerin boynunun borcudur. Yakında umuyorum ki Tuzla Deri
Sanayii’nde büyük bir ateş yanacak!
Tuzla'dan İMD'li Bir İşçi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder