12 Aralık 2011 Pazartesi

"Kim Niye Serbest Bırakıldı?" Tartışmasına Dair

Cuma günü duruşmalarla geçti. Devrimci güçlerin ortak hareketiyle, tutuklama furyası devrimci propaganda malzemesine dönüştürüldü. Ama ne yazık ki günün sonunda yalnızca Hopa tutukluları serbest bırakıldı. Sonrasında kimin neden bırakıldığı ya da bırakılmadığına dair bir tartışma başladı ve aslında konu yanlış, gereksiz bir yöne kaydı. 
Tutuklu Kürtlerin (örneğin Cihan Kırmızıgül’ün) aksine Hopalıların bırakılmış olmasını, serbest bırakılanların bağlı bulunduğu siyasetin reformistliğiyle açıklamaya çalışmak veya devletin Kürtlere her daim “ayrı muamele” çekmesiyle doğrudan ilişkilendirmek, Lenin'in tabiriyle, bir doğruyu yanlışlığa varacak kadar abartmak anlamına geliyor. Bazı Kürt arkadaşlar da, "direne direne kazandık"a kızıp, "ne yani biz direnmiyor muyuz?" diyorlar, aynı yanlışın bir diğer versiyonu da bu.
Sorun şu ki, meseleyi sadece reformistlik gerçeği üzerinden açıklamak, devletin sahiplerine olduğundan daha fazla bir sınıf bilinci hamletmek anlamına geliyor. Kuşkusuz devlet son tahlilde reformist olandan değil, devrimci olandan korkar, ama devletin sahiplerinin her an sadece "bunlar reformist, zaten CHP'ye oy verdiler" diye düşüneceğini beklemek saflık olur. Kimi zaman doğrudan tehdit, kimi zaman kişisel husumet vb. devletin başındakiler için daha önemli görülür.
Benzerlik kurmak adına mücadele tarihimizden iki örnek verebiliriz.
Birincisi, Lenin 1917 öncesi Rusya'sında polisin gadrine en çok uğrayan grubun en devrimci siyaset olan Bolşevikler değil, Narodnik gelenekten gelen SR'ler (Sosyalist-Devrimci Parti) olduğunu söyler. Nedeni, silahlı eylemlere, suikastlara başvuruyor olmalarıydı. Bu, doğrudan tehdit boyutuna örnek teşkil ediyor.
Diğer örnek ise Troçki’den. Troçki Stalinist Rusya’dan sürüldükten sonra, siyasi rekabeti cinayetler ve rakibinin kökünü kurutmak olarak gören Stalin, 1930’lardan itibaren Troçki’nin yakın çevresindeki herkesi öldürmeye girişir. Troçki’nin oğullarından biri, siyasete uzak olan, bunun yerine bilimle ilgilenen ve bu nedenle Rusya'da kalmış olan oğlu Seryoja'dır. Troçki’nin sürgüne gönderilmesi sırasındaki hengame sırasında, büyük oğlu Sedov “Yoldaşlar, bakın Troçki yoldaşı götürüyorlar!” diye bağırırken, Seryoja da müdahale eden GPU ajanı Bariçkin'in suratına yumruğu yapıştırır. Troçki oğlu Seryoja'dan haber alamadığı bir sıra bu olayı düşünürken, her şey bir tarafa sırf bu nedenden ötürü oğlunun sonunun kesin ölüm olacağını söyler ve maalesef yanılmaz. Bu da kişisel husumet boyutuna bir örnektir.
Aynı şekilde, kimi zaman büyük siyasi idealler "küçük" şeylerin gerisinde kalabilir. Örneğin gözünün üstüne yumurta yiyen bir bakanın, ya da gittikleri her konuşmada yumurta veya ayakkabı yeme korkusuyla yanlarında şemsiye vb. taşımak zorunda kalan bakanların öfkeden deliye dönmeleri ve yargıya talimat vermeleri ya da verilmesi için bastırmaları ihtimali, "iyi de bunlarreformist" deme ihtimalinden daha fazladır, ya da daha fazla olabilir. Sonuçta devrimci teori burjuva siyasetçilerin çapsızlığını, kişisel meselelerini her şeyin üstünde tutmalarını da dikkate almak zorundadır.
Devletin Kürtlere her zaman ayrı muamele çektiği (iki kat ezdiği) doğru, zaten bu nedenle bu coğrafyada sınıf sorunu haricinde bir de ulusal sorun var. Ama belirtilen nedenlerden ötürü yarın tersi bir örneğin de yaşanması (Kürtler serbest bırakılırken, Kürt olmayanların bırakılmaması) mümkündür.
Devrimci hareket görece güçsüzlüğüne karşın, tutuklama furyasına karşı sağlam bir karşı duruş sergilemiş, belli bir kazanım elde etmiştir. Şimdi aynı duruşu diğer tutuklu devrimciler için de sergilemeye devam etme zamanı!
Yaşasın devrimci dayanışma!
Tüm devrimci tutsaklar serbest bırakılsın! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder