22 Aralık 2011 Perşembe

Soykırım Tartışmaları ve Sınıf Farklılıkları

Ermeni ve Cezayir Soykırımı tartışmasının nereye varacağı bilinmez, ama tartışmalar şimdiden bir şeyi göstermiştir: Katledilen halklar burjuva devletlerin gözünde günlük siyaset malzemesidir, bu insanlar burjuva siyasetçilerinin ve ideologlarının gözünde zerrece değer taşımamaktadır.
Günlerdir gerek Fransa gerek Türkiye kendi pisliklerinin üstünü örtmek adına karşı tarafın (çok sayıdaki) suçlarına işaret ediyor. Sanki bir burjuva devletin insanlık dışı suçları diğerinin insanlık dışı suçlarını haklı gösterirmiş ya da aklarmış gibi.
Burjuvazi açısından milliyetçilik böyle "yararlı" bir şey. Burjuvazi bu sayede gündemi değiştirip, saptırabiliyor. Egemen sınıflar işledikleri insanlık dışı suçları kabullenmeye yanaşmadıkları gibi, bu sorunları, hapsettikleri kısır döngü çerçevesinde tekrar tekrar gündeme getirerek işçi ve emekçilerin dikkatini başka yöne kaydırıyorlar. Öyle ya, Avrupa devletleri “ülkemize” karşı komplolara girişmişken, şimdi kamu emekçileri grevinin, kıdem tazminatı gaspının vb. zamanı mı?!
Sermaye cephesi bizi milliyetçilikle uyuturken, kendisi yolundan şaşmamaktadır. Örneğin Fransa ile Ermeni Soykırımı ihtilafının en az bugünkü kadar “alevlendiği” 2006 yılını hatırlayalım. O dönemde de Fransız mallarını “boykot”, Fransa’ya “ağır tehdit” gündemdeydi. Fakat burjuvazi bizi bunlarla uyuturken, kendisi iş üstündeydi. O dönemde şöyle yazmıştık:

Dünya ticareti ulaştığı bu aşamada kendisinden başka hiçbir kural, başka hiçbir ideoloji tanımaz. Yazı tamamlandığı sırada [Ocak 2007], “Ermeni Sorunu” nedeniyle sözde düşman kesilen Fransa ile Türkiye arasındaki ticaret hacminin 2006 yılında 9 milyar 400 milyon euro olarak kaydedildiği haberi geçildi. Bu rakam, iki ülke arasındaki ticaretin en yüksek seviyesine ulaştığı anlamına geliyor. (Venezuela Devrimi ve İktidar Sorunu, Sinan KARASU)

Aynısı bugün İsrail'le yaşanan sorun için de geçerli değil mi? 
Milliyetçilik işçi sınıfı mücadelesi için en büyük zehirdir. Milliyetçilik (hangi adla, hangi “güzel” ambalajla sunulursa sunulsun) vatanını sevmek değil, o vatanın sahibi olan egemen sınıfın devletini ve politikalarını desteklemek demektir. Milliyetçiliğin azı da çoğu da birdir: O ulus-devletin savunulması. Sınıf bilinçli işçilere düşen görev, “kendi” burjuvazisinin ve ulus-devletinin işlediği suçlara sahip çıkmak, ya da bunları güya teşhir eden “yabancı” devletlere prim vermek değil; burjuva şiddetinin ve katliamlarının mağduru olmuş halklara sınıf dayanışması elini uzatmak, o ulus-devletin içinde yaşasa da, pisliklerine ortak olmadığını eylemleriyle göstermektir. 

4 yorum:

  1. Güzel bir yazı olmuş, derdini en basit dille anlatmış. Ancak, bugün yaşanan bu tartışmanın, Türkiye'de bu kadar öne çıkarılmasındaki amaç, zaten yeterince etki gücünden yoksun grevin sesini kısmak olamaz.
    Küresel ekonomik krizin, tüm kapitalist devletleri daha saldırgan hale getirdiği, ortadoğu ve arap ülkelerindeki ayaklanmaların bastırılıp, buralardaki zenginliğe sahip olma hırsıyla birleştiğinde, Türkiye ve Fransa arasındaki gerilimin (ya da sözde gerilimin) neden bu döneme denk düştüğünü, gerçek gerilimin başka bir yerde olduğunu görebilmek bir hayli mümkün.

    YanıtlaSil
  2. Elbette, haklısınız. Blog'umuzdakiler bütünlüklü birer yazı olmaktan ziyade, "yorum" niteliğinde. Sitedeki uzun yazılarda zorlananların okumasını sağlamak adına işlevsel olarak böyle; ve genellikle de bir yöne değiniliyor.
    Kuşkusuz gerilimin neden bu döneme denk düştüğü, Türkiye'nin emperyalist emellerinde aranmalı . http://iscimucadeledernegi.blogspot.com/2011/11/suriyeye-mudahale-meselesi.html
    Ama yazının başlığında da belirtildiği üzere, bu kısa yazıda sınıf farklarına dikkat çekilmeye çalışılmış. Diğer kısmıyla ilgili de siz yazarsanız, yayınlamaktan memnuniyet duyarız. Yoldaşça selamlar...

    YanıtlaSil
  3. yoruma cevap inceliği için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Katkılarınız için biz teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil